Wednesday, December 28, 2011

ben boyleyim


Ben yabani bi insanim. Herkesle hemen icli disli olamam. Olmam yani ne gerek var fazla samimiyete. Herkes yerini bilsin, tanimadigim insana hayat hikayemi anlatip ozelimi pat diye masaya yatiracak degilim ya. Psikolog da degilim, onun bunun derdi beni germesin bi zahmet.

Ben soguk bi insanim. Benle konusanla konusurum. Bana bakmayani pek sallamam. Konsomatris miyim herkesle tanisayim, hemen bidibidi konusayim, gonullerini hos edeyim. 

Oyle dokungac degilim, sokulgan hic degilim. Mincik mincik herkesi her zaman ellemem. Yanaklari mincirmam, cimcik atmam. Her dakka sarilmam. Hatta zaten cok fazla sarilmam. Bakmayin Ispanya'da her gordugume sarilip optugume, alismis kudurmustan beter derler, kultur dedik, alistirdik kendimizi her allahin kulunu sapur supur opmeye. Hala "free hugs" ayagina sokaktan gecen herifin tekine sarilamam, fikir cok guzel hos ama ben yapamam. Sevmem, istemem.

Kelimelerle aram o kadar iyi degildir. Duygusal takilamam, “seni seviyorum ah canim benim bebegim melegim” gibi seyler duyarsaniz benden muhtemelen sarhosumdur. Ya da bir duygu patlamasi yasiyorumdur, bir sebebi vardir. Yoksa durduk yerde boyle romantizme kapilmam. Kapilmamayi, duygusallasmamayi ogrettiler sagolsunlar.

Yururken kivirtmam, erkeklerle cilvelesmem, fingirdemem. Gerdan kirip goz suzmem. Begendigim herifin pesinden hiiic kosamam, “beni sec beni sec” diye yirtinmam. "Ay neden bakmiyo, ay kimle konusuyo, aman da nereye gitti, yoksa gelmicek mi", gibi sacma sapan triplere girip sinirimi kici kirik gotu kalkik erkek yosmalari ugruna bozamam.

Oyle ince topuklar, sivri ayakkaplar, yirtmacli etekler, derin meme dekolteleri, deri kiyafetli sado mazo stayla veya gotu basi acan minicik etekler, boya kupune dusme makyajlar da bana gelmez. Gelirse de, Istanbul Elmadag veya Barcelona Raval sokaklarina atarim kendimi ki bi getirisi olsun hic degilse.

“Eyvah dip boyam geldi” ya da “Aman allahim kasim cikmis” diyip kendimi eve kapatamam. Kilim kilcaam uzadiysa, artik agdam geldiyse de vaktim yoksa ugrasamamissam ugrasamamisim demektir. Gozume kalem cekmemis, yarisi yenmis ojelerimi degistirememisim. Biyiklarim da biraz terlemis bu sefer. Napayim yani, Öleyim mi? Kusura bakmayin bayanlar baylar, bazen bazi durumlar su hayatta 7/24 kil almaktan cok daha oncelikli ve onemli olabilir. Hayattaki tek gayemiz siz insanciklara daha guzel gozukmek de degil ayrica. Hijyen kurallarini cok abarti ihlal etmedigimiz surece gecikmelerin veya yoksaymalarin o kadar da onemi yok bence. Hatta pardon da, bazi erkeklerin periyodik olarak bastan asagi iyice temizlenip kurklerinden arinmasi ozellikle guney toplumlarinin cok daha hayrina olacak bir davranis olurdu. Belediye otobuslerinde, hastanede, orda burda gunluk hayatin her ayrintisinda les gibi, pastirma gibi, sogan gibi kokmak, eminim bizim biyiklarimizi almamizdan daha vahim bi durum.

Modadan anlamam. Modayi sevmem de. “mango indirime girmis, zarada gomlekler 50 liraya dusmus, ay simdi karpuz kollar moda, hadi carsi Pazar dolanip butun gunumuzu alisveris merkezinde gecirelim” kizi hic degilimdir. Alirim 1 kot, 3 bluz, kendime yakisanindan, mememi gotumu gobegimi kucuk gosterenlerden, giyerim 5 sene, ya da miyadi dolana kadar. 2 haftada bir magazalara yeni ne gelmis arastirmam. İnternetten indirim sitelerini de sabahlara kadar takip etmem. Fuzuli harcamalara, ozellikle 5 para etmez kiytirik kumas parcalarina 50 para verenlere akil sir erdiremem, hazzetmem de. Her gun kiyafet, hatta 4 saatte bir elbise degistirenlere gulerim.

Para biriktiririm. “İsten degil disten artar” der dedem. Oyle her gun barlarda 5er bira icmem. Hatta hic icmem mumkunse. %500 vergili alkole verilecek paraya acirim. Disimden arttirdigimla giderim gezerim. Konser olur, tiyatro olur, fesival olur, hicbiri olmaz ben ucak bileti bulur, o parayi baska dunyalar gorerek, tanimadigim sokaklarda yuruyerek ve fotograf cekerek yerim. Lukse kesinlikle ihtiyacim yoktur. Gezsem bile, “ay 3 yildizli otele gideyim, gotum basim kus tuyu yastik yorgana degmeli” gibi fantezim de yoktur. Dolayisiyla ucuz yasar, ucuz gezerim, onun bunun evinde kalirim. Nerede olursa uyurum, ne is olursa yaparim. Otobuse taksiye de binmem. Yururum, bu bacaklar niye?

Degmeyecek esyalara, mallara, fahis paralar odiceeme, hic odemem. 3 kurusluk zevk icin 300 kurus vermem. Daha ucuzunu rahatca bulabileceksem sirf mecbur hissettigim icin birseye cuval dolu para da vermem. Aptal miyim ben, goz gore gore niye kaziklanayim. Tuvalete girip zengin de cikmiyorum maalesef. Sirf kaziklanmayi kendime yediremedigim icin bana cimri diyenlerin alnini karislar, gunumuz tuketim cilginligina alet olanlarin ensesine de bi saplak atarim.

Bir bildigim varsa soylerim. İnaniyorsam cekinmem savunur, hatta savasirim. Fikrimi de catir catir soylerim. Yalan yanlis konusanlara, bilmeden ahkam kesenlere tahammul edemem. Haksizliga gelemem, hakkimi da sonuna kadar aramaya calisirim mumkun olabildigince. Hem tuketirken, hem uretirken, neyse o kardesim.

Lafi dondurup dolandirip lagaluga yapmam. Demagoji bilmem. Politik olamam, insan kandiramam. Brainwash, gerekli gorursem yapmaya calistigimi yenilerde farkettim ama sonucta oyle ya da boyle, ne olursa olsun, dogru oldugunu dusundugum seyleri soyler, yanlis yaptigina ve yapacagina inandigim kisileri kendimce korur kollarim.

"Mohm mohm, ben komunistim, ben anarsistim, ben cok esitlikciyim, ve de entelim, yasasin devrim" diye gecinip karsindakini insan yerine koymayan, duygularini hislerini gelmisini gecmisini hice sayan ikiyuzlulerden nefret ederim. Nerde senin insancilligin, karsindakini sadece bir et parcasi olarak gorererek mi devrim yapacan. Insani sevmeden saymadan, kisiligine hic saygi duymadan kendini entel dantel, cok hippi sanip, bik bik bos bos konusup dunyayi kurtaricaani mi saniyosun allaan denyosu? Bolunerek cogalmaktasiniz ne yazik ki...

Hayata karsi guclu bir durusu, bir cizgisi, kendine guveni hic olmayan veya kendi hayatina sahip cikamayan insanlari hayatimda istemem. Bana en az benim olmaya calistigim kadar guclu insanlar lazim. Bi oyle bi boyle yanardoner, bi dedigi bi dedigini tutmayan, kisaca tutarsiz, kaypak ve ne istedigini bilmeyen insanlarla vakit kaybedemem. 


Ben boyleyim, kimin isine gelirse...




Tuesday, December 27, 2011

bir istanbul masali


Evvel zaman icinde kalbur saman disinda, masallara nasil baslanacagini bile unutacak kadar cocuklugundan uzaklasmis bir cadizila yasarmis uzak diyarlarda. Bu cadizila dogdugu buyudugu topraklardan kacmis gitmis bir muddet once, fakat insan evladi tabi, cadi madi ama onun da duygulari var hissiyatli genc kisi, o guzel verimli muhtesem topraklar gozunde tutermis, gittigi yerlerde yakaladigi kurbanlarina da hep oralari anlatirmis.

Bir gun en sonunda yeminini bozmus, kendisini bekleyen uzuun ve cetrefilli yollardan gecerek en sonunda memleketine varmis. Varmis ama nereye varmis. O ballandira ballandira anlattigi, hep ozleyip gitmeyi bekledigi topraklarin yerlerinde yeller eser bulmus. O gunluk guneslik, nese dolu, mavi bulutlarin sehrin tepesinde dolastigi, cocuklarin ciyaklayarak cildirip kostugu sokaklar simdi sisler icinde, gunesin hic yuzunu gostermedigi, pisli puslu igrenc bir yer olmus.

Amma ve lakin, attigi her adimda 15 dakika bekledigi, insanlarin vicik vicik uzerine uzerine yurudugu, trafikte 5 saatini yarim saatlik yola vermek zorunda kaldigi, alisveris merkezlerinden baska gidecek mekan bulamadigi, her kose basinin uzun uzun gokdelenlerle cevrelendigi, metro insaatinin 15 yildir suregelip bir turlu bitmedigi memleketinde, surekli hastalandiran toksik atikli havasi, foseptikli suyuna ragmen gece olup da o bogazin isiklarini, tarihi yarimadanin parlak minareleri, sarayin kukuletasini, galatanin kulesini gorunce, hele de kiz kulesinin yani basindan gecerken soyle bir bakinca tum o telas, trafik, bok pusur kufrettigi butun hersey kayboluvermis. 
Geriye o guzel eski peri masalivari topraklarinin isil isil boncuk boncuk parlayan silueti kalmis.


tabii ki bu masal burada bitmemis....

Sunday, December 25, 2011

me time


Evvel zaman icinde kalbur saman disinda, masallara nasil baslanacagini bile unutacak kadar cocuklugundan uzaklasmis bir cadizila yasarmis uzak diyarlarda. Bu cadizila dogdugu buyudugu topraklardan kacmis gitmis bir muddet once, fakat insan evladi tabi, cadi madi ama onun da duygulari var hissiyatli genc kisi, o guzel verimli muhtesem topraklar gozunde tutermis, gittigi yerlerde yakaladigi kurbanlarina da hep oralari anlatirmis.

Bir gun en sonunda yeminini bozmus, kendisini bekleyen uzuun ve cetrefilli yollardan gecerek en sonunda memleketine varmis. Varmis ama nereye varmis. O ballandira ballandira anlattigi, hep ozleyip gitmeyi bekledigi topraklarin yerlerinde yeller eser bulmus. O gunluk guneslik, nese dolu, mavi bulutlarin sehrin tepesinde dolastigi, cocuklarin ciyaklayarak cildirip kostugu sokaklar simdi sisler icinde, gunesin hic yuzunu gostermedigi, pisli puslu igrenc bir yer olmus.

Amma ve lakin, attigi her adimda 15 dakika bekledigi, insanlarin vicik vicik uzerine uzerine yurudugu, trafikte 5 saatini yarim saatlik yola vermek zorunda kaldigi, alisveris merkezlerinden baska gidecek mekan bulamadigi, her kose basinin uzun uzun gokdelenlerle cevrelendigi, metro insaatinin 15 yildir suregelip bir turlu bitmedigi memleketinde, surekli hastalandiran toksik atikli havasi, foseptikli suyuna ragmen gece olup da o bogazin isiklarini, tarihi yarimadanin parlak minareleri, sarayin kukuletasini, galatanin kulesini gorunce, hele de kiz kulesinin yani basindan gecerken soyle bir bakinca tum o telas, trafik, bok pusur kufrettigi butun hersey kayboluvermis. 
Geriye o guzel eski peri masalivari topraklarinin isil isil boncuk boncuk parlayan silueti kalmis.


tabii ki bu masal burada bitmemis....

Wednesday, December 21, 2011

Oynatmaya az kaldi


 Sevgili –farazi- okuyucularim ( Oo izmirli dostum, hosgelmissin)

Gercekten sinir stres ne ararsan var vende su siralar. 2 hafta tatile cikayim dedim, stres pesimi birakmadi, sanki piyasaya suruldugum andan itibaren by default sinir harbi icerisindeyim. Oyle ic catismalari, ici gectim direk dis catismalari yasiyorum ki, aslinda stresten geberiyorum, yapmam gereken bon tane is var, hazirlamam gereken seyler, bavullar, odevler, dersler, karar vermem gereken hayati kararlar, ohooo. Ama efendim icsel olarak bunlarin butun yukunu tasimama ragmen discal olarak ne yapiyorum? ROtterdamli dostum sagolsun (ahh yaktin beni pis arkadas) 2 gundur madirfakir doktor house u izliyorum. Yillardir dayanmistim “charm”ina, hic izlememistim. Yanlislikla izlettiler, ve sonuc, yine kordugumle baglandim tipki eski bir turk dusunup soyleri reyhan karaca’nin da cok eskiden demis oldugu gibi.

Simdi ic stresimle dis rahatligim birlesince ne oluyo hemen anlatayim: Gotune motor takilmis bir insan evladi misali ben ordan oraya hem fiziksel hem beyinsel kosturuyorum. Kimsenin, literer anlamda hic kosmadigi sokaklari ben depar adimlarla –yine- veya baktim olmadi kosarak arsinliyorum.

Suratle Wikipedia oku, odev bitir, kos giyin, dis fircala bir zahmet, odevi al, cik disari fotokopici bul, uygun fiyata bastir, hocayla randevun var aman sakin gecikme, eyvah derse gec kaldin –ne katalanca miymis, siktir et madem, ders bitti yapi paydos, dogru metroya supermarkete eksiklerini al, ne lazim peynir sarap mazapan, ne bulursan al yeter ki degisik antika birseyler olsun TR’de olmayan, para ode, kos eve gel, daha bavul yapilacak, icine sahsi hicbirsey koymadigin halde o bavullar nasil 500 kilo oldu, hemen degisik cozumlere giris pratik ol, mide bulantisi, yemek! Yemek yap ye, kizlar bekliyor, nasil nerede kacta buluscan, ille de sart miydi gece gece, daha bavul bitmedi, yanina alinacak onemli dersler, daha anavatanda bitirilecek odevler var, tatile mi ders calismaya mi gidiyoz aq, anliyosam araboliim, beyin beynim beynin beyinler ben bilmem beyim bilir, amanin disarda elbiseler var, kurumuslari topla, daha yanina dondan baska kiyafet almadin, hava nasildir acaba, fak yagmurluymus, ne alicam ben ne giyicem orda, hiiii daha banyo yapmadim saat kac oldu !! ciyaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaak!!!  

Iste sevgili dostlar, bir tembelin icinden ve disindan inciler okudunuz.

Oynatmaya az kaldi doktorum nerde, keske guzel bir cocuk yuzunden cildirsam (yok vazgectim, erkekler icin delirceeme onlar benim icin delirsin –evet tuttum bunu)


Tuesday, December 20, 2011

yarasalar sardi dort bir yanimi


Sevgili okuyucularim (kac kisisiniz siz?) , -yine- uzun ugraslar sonucunda, (cunku kaderim google’a “how to …” ile baslayan bitmek bilmeyen sorular sormak) bu muhtesem yeni fontu microsoftuma eklemis bulunmaktayim. -Evet once MS Word de yaziyorum, sonra bloga ekliyorum- Kendimi defterime yazi yazar gibi hissediyorum su anda. (cunku benim el yazim tipatip boyle) Bir sonraki gayem ise microsofta Turkce sozluk/correction bidisini eklemek; malumunuz benim laplop biraz español, hatta zamaninda birileri klavyeyi turkcelestirmeden kullanip sonra da cici bilgisayarimin nasyonalitesine bok atmisti kendi blogunda. (yoo yoo dostum unutmadim!)

Neyse. Bu gece bu yarasa sizlere neyden bahsetse acaba… birkac hafta once doublé date’e ciktigi bebeden mi bahsetse, bikac aydir tanismak icin can attigi ve sonunda tanistigi cocuktan mi bahsetse, yoksa tasindigindan beri tanisip kaynasmak amaciyla birkac kez evlerine davet ettigi o seker yan komsudan mi bahsetse…

Hmm. Okuyani olmadigi, olsa bile kimse kilini kipirdatip bir tepkide bile bulunmadigi (tecrube edildi) icin boyle entipuften gonul isleriyle alakali seylerden bahsetmeyecek.

Hatta, cok icinden geldigi icin yazmaya baslamasina ragmen uykuya yenik dusup, muhtemelen hic birseyden bahsedemeyecek. 

Bona nit “Bona nit” yazmaya calistimdi, allahim sen aklima mukayyet ol !!

Monday, December 19, 2011

uzgunum sevgilim, seni aldattim



Can yoldasim, kankam, hayat arkadasim, hep yanimdasin. Karabasan gibi uzerime coken ders calisma saatlerimin, the one and only source to the scandalous lives of Manhattan demek isterdim, ama ne yazik ki, the one and only source to the monoton life of UB’sin sen.

Aramizdaki derin baglara ve iliskiye dayanarak sana birsey itiraf etmek istiyorum. Artik bu sirri icimde daha fazla tutamayacagim. Bir baskasi daha var hayatimda.

Neden mi? Gercekten nedenini bilmek istiyor musun?

Pekala. Cunku bana istedigim herseyi veremiyorsun, kisitli imkanlar sunuyorsun. Biliyorsun ki cok yonlu bi insanim, acikcasi bana yetmiyorsun bazen. Bi dakka, kizmaya baslamadan once aciklamak istiyorum. Medeniyet cercevesinde halledelim.

Hani bazen delirecek gibi oluyorum, hayat ustume ustume geliyor, ozellikle dersler, odevler, kadinlar, ostrojen, kadin problemleri, tarih, herkes hersey karman corman, biliyorsun butun bunlari herseyi seninle paylasiyorum kelimesi kelimesine, ama iste bazen farkli acilar, farkli cevaplara ihtiyac duyuyorum. Bana farkli yonden yardim edebilen baskasini buldum, ve bana cidden cok iyi geliyor. Insanin kendini guvende hissetmesi ve tum olan biteni daha iyi anlayabilmesi cok muhtesem bir duygu. Bana bunlari veremiyorsun demiyorum kesinlikle, hemen yanlis anlama. Sadece biraz zayif kaldigin yerler, noktalar oluyor. Bu yuzden birbirinizin aciklarini birbirinizle dolduruyorum tabiri caizse. 

Benim de tercihim tum ihtiyaclarimin %100 unu tek bir tanesi giderebilsin, boylesi olsun hayatimda, istedigim her tur degisikligi yapabileyim, bana ayak uydurabilsin, derslerime daha cok yardimci olabilsin falan, ama yok iste oyle Hercules gibi bir varlik, 10 parmaginda 10 marifet, 10 kaplan gucunde. C’est la vie.

Hayir, lutfen, ne olur boyle yapma. Sana ne kadar deger verdigimi biliyorsun, iclerinde en sevdigim sensin. Gercekten su zorlu gecelerimde, islerin icinden cikamazken bana en guzel cevaplari, en anlamli aciklamalari yapan sensin, sensiz ne yapardim hic bilemiyorum. Ama iste, hayat bu diyorum ya, hepimiz komplike varliklariz, benim de komplikasyonum bu, lutfen anla beni. 

Biliyorum icten ice bana hak veriyorsun, sen de farkindasin, farkindaydin bu olan bitenin, bir gun sana gelip bunlari soyleyecegimin, eminim deep down inside biliyordun, ama bu gercegi reddetme safhasi gibi birsey olsa gerek, simdi de anlamakta zorlaniyor olabilirsin, ama soyle bir arkana yaslanip kendine biraz zaman ver, simdi bana ne kadar kizsan da, gururun ne kadar incinmis olsa da herseyi tum berrakligiyla goreceksin. 

Kimseye bi kotuluk yaptigim yok. Sonucta birbirimize asirlik sozler vermedik, ebediyete kadar birlikteyiz cumleleri kurmadik degil mi? E tamam o zaman neden simdi boyle davraniyorsun? En basinda ihtiyaclarimiz dogrultusunda hareket edecegimize karar vermemis miydik seninle? Ozgurduk, kendimiz icin iyi olani yapacaktik, kimle neyle olursa olsun, kendimizi uzecek seylerden uzak duracaktik.


Bir suruleri gelip gececek hayatimdan ama sen hep benimle olacaksin, aklimin bir kosesinde, kalbimin bir yerinde. Benim icin cok ozel ve degerlisin, her zaman oyle olacaksin.

Ve gun gelecek ben yine her problemimde, her sorumda sana kosacagim, bana yine en dogru ve gecerli cevaplari verecegini umarak, sevgili WordReference’im.

Saturday, December 17, 2011

the terminal

Gunesle geldim gunesle donuyorum. Sabah sakir sakir yagmur yagarken “ahanda simdi sictim bu havada ucagin gotune yildirim da duser” seklindeki dusuncelerimle pesimizmim tuttu, dedim kesin tribulansla yerden bilmem kac bin mil yukarda tangir tungur bi o yana bi bu yana savrularak gideriz. Derken gunes gulumsedi.

Umarim ayni sey istanbul a giderken de olur.

Havaalanina rahat rahat hatta yavas yavas vardim tam ispanyol stayla,hic acele etmeden kosturmadan. Trene yine bir ton para bayildim “artik bu son gidiyorum aq” diyerek. Sirt cantam kocaman oldu, muhtemelen 10kilonun ustunde ayriyetten yanimda bi 5 kiloluk supermarket torbasi tasiyorum icine ivir zivir doldurmusum, ispanyol rahatligimdan eser kalmadi konrollere vardigimda.

Amsterdam guvenligi isi abartmis, sivilarin oldugu canta ille plastik olacak ve guvenlige gosterilecek. Benimkini kabul eder mi etmez mi tartarken kafamda, baktim amcaya, kesin Turk, tipitip, gozluklu, ufak tefek, cirkin, Hollanda’nin hicbir gen sifresinden nasibini almamis. Bir hapsurdu, “allaaah memleketim!! dedim, Turk degilse kafami keserim.” Sira bana geldiginde Turk pasaportumu gostererek adamin gozunun icine bakiyorum ki bana Turk bir tepki versin. Ammavelakin Ingilizce konustu, icinde tamponlarimin, sampuan, makyaj temizleme malzemelerimin ve lens suyumun oldugu plastik cantami iyice kurcaladiktan sonra aramizda soyle bir diyalog gecti, harfiyen aktariyorum:

-you are going to barcelona.
-yes.
-you live in barcelona?
-yes
-you have a spanish man?
-(honk?) no
-Turkish man?
-(?) no
- are you single?
-(??) yes
- hehehe hadi hayirli yolculuklar.
-(wtf!?) hee tesekkurler.

Yorum yapamiyorum, yapabilen beri gelsin.

Ucaga girmeden evvel, yukumu fazla bulma ihtimaline karsi cevaplarimi ve savunmami hazirlamistim bu Turkish teyze bohcamla ilgili: “ah icinde montum hirkam falan var, o yuzden kocaman malum bura pek bi soguk uhuh nolur birakin geceyim lutfen.” Icinde montun disinda bi kilo muz, cizmeler, Hollanda kurabiyeleri falan ne ararsan var, cantaya sok dese, sictim onun da ici mentoller waffellarla, her bardan cordugumuz kartpostallarla hatta caldigim la chouffe bira bardagiyla fln dolu, neyi nereye sokayim, at dese atamam yazik gunah, kimse de yabancidan muz alip yemek istemez, bu hollandalilar biraz fazla tirsak, gecen senelerde domuzdu kustu bilmem ne gribi derken bi de Turk kizi esmer, Afrikali ac cocuklarin askina bile desem hayatta kabul etmezler muzlari. 


Dustum ganimetlerimin akibetinin derdine. Aman neyse ki gerek kalmadi cok sukur. Kimse laf etmedi, kizmadi, o korkunc demir parmakliklara cantami sokturtmadi... Kus gibi hafif girdim ucaga, havada tribulanslar arasi patakute ucuyoruz sinterklaas kukilerimi yerken ben...


Friday, December 16, 2011

geri kalanlar

artik su gezi muhabbetinden sikilmaya basladim, belki ilerde ayrintiya girerim. ama kisaca utrecht guzel sehir, ogrenci sehri. orda kaldigimiz gece canli muzik calan bir bara gittik. ortam olabildigince dutch idi. yine son dakika couch u bulduk. oncesinde guzel bir turk yemegi yedik turk arkadaslarimizla. neyse iste. 
ertesi sabah yine cantalari aldik ciktik, sehir hos. yasanilasi. haftasonuydu o yuzden cok kalabalikti. geceleyin kalacak yerimiz olmadigi icin trene bindik amsterdama gittik. 7 euro falan bayildik. trene bizle binen kontrolcu amca turk cikti. bize: "aa niye bilet aldiniz, almasaydiniz keske" dedi.  lanet ettik. nerden bilelim biz bunu amca. 


sonra vardik, evimize gittik, arkadasin ev arkadaslarinin sinavlari varmis, ertesi gunler icin baska couch bulduk. cok tatli bir kiz bize evini acti, 2 gece onda kaldik. ah canim benim cok seker kiz, cok ilginc, iyi kalpli, tam hippi ruhlu falan. yari pakistan yari hollandali, cok da guzel. 

vedalastik ve ben artik ucagima gittim. 

tamam yeter bu kadar :)


ah Breda ah



Breda’da kisa kaldik. Zaten aksamin bir saati vardik, birseyler atistirdik, hostumuz ve sevgilisiyle cok guzel bir film izledik, sonra bar tavsiyeleri alip disari ciktik. Sehir minicik, ogrenci sehri. Aslinda yasamak icin ideal. Bir suru bari diskosu club i mevcut. Her tur dukkani da bulabilirsiniz. Gidince gorusup tanisacagimiz insanlar bizi sattilar, mesajlarimiza cevap hic gelmedi, ne arayan ne soran, biz de kendi kendimize azcik dolanip hosumuza giden bara girdik. Fiyatlar fena degilsi, kucuk bira 2.20, muzik guzel. Ilk girdigimizde bir suru erkek, az miktarda kadin vardi, herkes hollandali uzun boylu. Biz icmeye basladik. Ilk fikir bar crawl yapmak degisik yerler gormekti ama sonra kaldik. Kandaki alkol seviyesi de yukseldikca, madem burda basladik burda devam edelim dedik. Tipler de fena degil, ama biz cok asosyal kaldik. Bir de o boy ortalamasinin baya altindayiz. Yanimizdan gecenlere basimizi kaldirarak bakiyoruz. Yaklasik 3 biradan sonra yanimdaki hos tipli erkeklere ragmen, guzel hatunlarla arkadas olmaya calistim tum sirinligimle, maksat arkadasima belki bir faydasi olur, cocuk biraz acar kendini, zaten icmisiz, o kadar para dokmusuz bari bi faydasini gorelim diye, muhabbet ediyorum kizlarla, arkadasimdan bahsediyorum, “arkadasim da iste tum avrupayi pisikletle geziyor, wow cok muhtesem degil mi, ne cesur cocuk” falan birseyler geveliyorum, cocugu pazarlamaya calisiyorum, bizimki orda oyle duruyo. Kendimi helak ettim vallaha kizlara yamanmaya calisiyorum, “su nasil deniyo hollandaca”, “ay biz de iste boyle 2 kisiyiz, kimseyi tanimiyoruz, yeni geldik” ayaklari cekiyorum, ama bizim cocuk pek pasif cikti. Uzgunum dostum, bunlari yazmam lazim biliyorum okuyorsun ya da okuyacaksin, ama kusura bakma artik. Kendi derdimi unuttum, vakit geciyor, ben kendim icin kimseyle tanisamiyorum, ya da tanistigim insanlar iriyari hafif kilolu ya da kisa boylu kel ve cevresine abaza gibi bakan erkekler. Adamlar benle konusmaya calisiyor, ben kacip kizlarla arkadaslik etmeye calisiyorum. Kesin lezbiyen bu dediler benim icin. Neyse arkadasim icin feda olsun nolcak dedim, alkol seviyesi ile bir atak yapar belki falan diye, ama baktim tik yok. Kem kum dut yemis bulbul gibi sus pus arada birseyler geveliyor ama yetmiyor. Kizlardan birinin dogumgunuymus haydi hoppaa serefe merefe, cok pis yaziyorum kizlara sanki benim isime yaricak. Ama ne oldu? Kizlar cektiler gittiler, surda bir klup varmis oraya gitcez, kendinize iyi bakin dediler ve gittiler. Hic 2 tane ezik insani niye davet etsin sikir sikir giyinmis kizlar, cilginca dans edip icki iciyorlar. Ustune polar ve kici kirik hirka giyip gelmis 2 ufak insani sallamazlar tabi. O kadar kicimi yirttim, erkeklere bakamadan sarhos olup kizlara yazdim, arkadas naapti? Hic. Insan iade-i iyilik yapar da, cevresindeki hos tiplerle muhabbet kurmaya calisir falan. Barda mal mal duruyoruz, arada dans ediyoruz, herkes cok cool, ve cok uzun, gelen gecen bize carpiyor, arada bana yazan belcikali iri yari cocuk (aslinda komikti, venle ispanyolca konusuyordu) espiri patlatiyor, yanasiyor falan ama yine de biz oyle mal mal kaldik, ictigimiz biralar ve harcadigimiz paralar da cabasi. “Hep bosu bosuna” demis Athena, hay agzini opeyim.

“Ispanya’da olsaydik simdiye 35 kisi gelip bizimle tanismisti” diye hayiflandik, arkadasa soruyorum, “ispanya’da insanlar daha sicak ama, bi numara oldu mu madem oyle?” yok. Aah ah. Iki fingirdeyesim vardi, onu da beceremedim. Insan iste karsindakini cok dusunup yardimci olmaya calisinca, kendini unutuyor :P Hey allahim. Bak dusundukce hala kiziyorum kendi kendime.

Benim moralim bozuldu, herkes hopluyor zipliyor, egleniyor, biz cok fena siritiyoruz arada. Dedim yeter, cikalim gidelim artik, istemiyorum kalmak daha fazla, hic bi isimize yaramicak, zaten yeterince icmisiz. Yolda saga sola yalpalayarak eve donuse gectik. Kafalar super, bi de bizim evlat baska bisey daha icti, icme dememe ragmen, ah be cocuk, abla lafi dinlemedin, iyice uctu. Benim hatirladigim, ertesi gun kendisine de soyledim, asiri soguktan dolayi ben bir ara kosmaya basladim eve dogru. Bi de cok cisim gelmisti, ispanyol stayla sokaga isedim. Public urination rulez sometimes. Ama illegal. Zaten neyi legal yapioz ki aq, gittim ara isiksiz bir sokaga bir guzel isedim, tutamiyodum artik. Cok guzel oldu. Eve gittik kendimi attim yatagima, pardon koltuguma. Bir ara ben uyurken bacaklarimda bir aci hissedip uyandim, bizim arkadas oturmus ayakucuma, pek de ucuna degil ya, neyse. Dedim  “aah haci nooruyon, git yat zibar uyu”, pardon deyip gitti yatti. Sabah hangover in allahini gorduk. Hostumuz kiz geldi, arkadasa dedi ki, “naapiyodun geceleyin odamda” ahahahaha. Meger bizimkisi o kafayla (eve gelisimizi ve sonrasini hic hatirlamiyomus) yanlislikla odaya dal. Sonra oyle dolanip cikmis. Muhtemelen akabinde gelip benim bacagima oturdu. Sonra da yatti uyudu. Ozur diledik 500 kere, hatun hollandali, soguk nevale, boyle seyler bu insanlar icin korkunc seyler, yok sorun degil falan dedi. Allah vere de negatif referans yazmaya ehehehehehe.

Sonra sehirde dolandik birazcik, kahvalti ettik, baya guzeldi. Bagels and Beans isimli avrupa simitcisinde. Sonra yuruduk, 1 milyonculara girdik, herkes zaten krismis alisverisinde falan… eve donduk, cantalari alip hitchhiking in yolunu tuttuk.


hollanda'da otostop gibisi yok


Oncelikle arkadasimin okudugu otostop rehberlerinden ve edindigim tecrubelerden yola cikarak Hollanda’da otostop cekmekle ilgili biraz bilgi vermek istiyorum.

Göt kadar ulke, nufusun buyuk cogunlugu sehir iclerinde pisiklet kullanmasina ragmen, ogrenci kesimi sehir disina cikmak icin genelde trene biniyor, zaten ogrenciysen indirim kartin varsa tren mren public transport sana beles, oyle bizim gibi yok akbilim 90 basti, yok dur bu ay aylik alayim falan yok yani, oh kebap. Neyse, calisan is guc sahibi, belli bir geliri olan insanciklarin ve ailelerin buyuk cogunlugunun da gayet guzel arabalari var. Belcika gibi, bazi aileler veya calisanlar hergun bazen 1 saat otedeki sehre calismaya gidebiliyorlar mesela. Cunku zaten göt kadar dedik ya, boydan boya geceyim desen 4 saat. Sehirler arasi 2 saatlik tren yolculugu “ooo uzak”.

Bi de Avrupa ulkesi adamlarin kafasi rahat, ogrenciler, gezginler bol gelir gecer otostop cekiyorlardir diye dusunduk. Hollandali arkadaslarimiz da bize otostopun yasak olmadigini, yani legal oldugunu soylediler, kitaplarda yazan seyler de Hollanda’nin gayet guvenli ve rahat otostop cekilir ulke oldugunu yazmis, ceza almazsiniz demis, eh biz de bu kadar israra, ve de trenlerin hayvan gibi pahali olmasina dayanamadik, ve “otostop cekmek zorundayiz” dedik.

Ilk tecrubemiz cok hizli ve cok muhtesem oldugu icin, ikinci seferimizde de havanin soguk, yagisli ve ruzgarli olmasina aldirmayip bol motivasyon ve heyecan icerisinde R’dam-Breda, which is 1 saatcik arabayla, yoluna attik kendimizi.

Once evden kendimizi atacagimiz otoyola kadar yuru babam yuruduk. Cantalar sirtimizda, torbalar elimizde, biz gideriz otoyola hey otobana. Sagolsun arkadasim cok centilmen bir beyefendiydi, benim pazar torbami da o tasidi tum gezi boyunca. Elimizdeki haritaya guvendik, yaklasik 3-5 km yurudukten sonra, gittik tam araclarin henuz otoyola girmedigi (cunku hollandalilar kural cignemezler, otoyolda durmak yasak ya, kimse almaz bizi sonra mazallah), ama az sonra girecegi yerde beklemeye basladik. Sansimiza yagmur yagmiyodu, yoksa iyice sicmistik. Neyse iste, dur dur bekle bekle, elimizde BREDA yazan karton kutudan yirtma tabela, arada arkadas oyunculuk gecmisine guvenerek sirinlikler yapiyor, hopluyor zipliyor falan (yoksa o baska otostopta miydi? Farketmez, her seferinde pek bir polyannaydi vesselam hehe). Yanlis yerde mi bekliyoruz, herkes bize isaret yapiyo guluyo falan derken gittik yoldan gecen birilerine sorduk, dogru yerdeyiz, hatta super yerdeyiz ama kimse bizi almadi. Pis hollandalilar. Tavsiye uzerine 1km otedeki tren istasyonunun ordaki otoparka gittik, dediler ki orda bi suru araba park ediliyomus, cikanlar belki breda’ya giderlermis, sansimiz daha yuksekmis, ama Eger aksam 6ya kadar beklersek is cikisi, daha cok araba olurmus, hatta sordugumuz cocuklardan birisinin is arkadasi breda’da yasiyormus ama isten cikmasini 3 saat kadar beklememiz gerekirmis. “hee yok canim sagol biz devam edek” dedik, gittik otoparka. Orda da isler kesat kim giriyo kim cikiyo belli degil, millet trenle gelmis zaten. Sorduk sorusturduk, biz en iyisi benzin istasyonuna gidelim dedik. Zaten 2 saat gecmis aradan, ne o 1 saatlik yol gitcez anasini satayim. Benzin istasyonuna da bi 1 km kadar yuruduk o ruzgarda soguk havada, boyle garip otoyollardan geciyoruz is kuleler var etrafta, heryer sirket, holding. Vardik. Ama benzinci ters yonde. Dediler ki, “burdan gecen araclar roterdama gider, siz karsi taraftaki benzinciye gidin en iyisimi.” “Eh iyi madem dedik, nerde o benzinci?”cok yakinda hemen surdaymis. Ilegal yollardan yuruyoruz, polis gelse belki ceza yazar, otoyoldan kosarak karsiya falan gectik, yuru yuru varamadik lanet benzinciye. Bu esnada arada durup barnak marnak kaldiriyoruz, belki biri insafa gelir durur diye, ama yok anam domuz hollandalilar. Herkes bakiyo korna caliyo el salliyo. Duran yok aq.

Sonunda bulduk Shell’i. minicik bi benzinci, sehrin de icine dogru. Evsizler gibiyiz, yanina yaklastigimiz insanlar tirsiyolar, “ne istiyosun benden” der gibi bakiyolar. Biz tabelamiz Pazar torbalarimizla falan orda kosede oturuyoruz “sefiller” i oynuyoruz. Hep ret hep ret.

Yaklasik 3 saat gecmisti artik aradan, dedim “allaskina aksam oldu hava iyice karardi, binelim trene sktirip gidelim, host bulmusuz son dakka, ayip olur bekletmeyelim, satmayalim. Parasi neyse vericez artik.”
Once tramvaya, ordan tren istasyonuna gittik catir catir 15 euro verdik. Vallahi hala kabaetimde hissediyorum acisini.

Hani nerde Hollanda kolay ulkeymis, hemen araba bulunurmus, o kadar yavru kopek “puppy” modunda baktik insanlara, “nooolur” dedik mimiklerimizle, el salladik, sirinlik yaptik, bir allahin kulu yanimizda durup bizi arabasina almadi iste, isin kotusu kicikirik 1 saatlik yola 15 euro vererek evlat acisi yasadik resmen. Ben gerci sehirici transportta kacak yapip ordan biraz kurtarmaya calistim, ama olsa olsa 3-5 euro birsey kurtarmisimdir… olsun o da birsey.

Okuz hollandalilar, yagmur camur bok gibi hava, insan acir da yanina alir. Ama yok! Cok para harcattilar bana. En azindan yoldan tasarruf etcektik.
Trenle vardik Breda’ya. Ordaki maceralar efsane zaten. Baska yaziya sakliyorum.

1 gece 1 gunduz kaldik, sonra aksamuzeri gibi, 3 civari, Utrecht’e, baska bir 1 saatlik yola cikmaya hazirlandik. Yine otostop tabi. Cunku hirsimizi alamadik ya, gene denicez. Ama bu sefer hava guzel, haftasonuna gelmisiz, hostumuz seyahat eden daha cok olur, sansiniz yuksek dedi. Yazdik kartona yine, bu sefer UTRECHT diye. Yavas yavas guzel havada guzel insanlarla dolu sehirde yuruye yuruye yine otoyola dogru gittik. Dogru yerdeyiz, tip almisiz zaten turist ofisinden, Utrecht e giden tum arabalar burdan gecer dedi, oraya gittik. Yine bekliyoruz, arkadas hopluyor zipliyor. Korna calanlar var, el sallayanlar var, “uzgunuz arabamiz cok dolu” isareti yapanlar var. ulan sanki dolu olmasa alacan… yine ayni terane. Almiorlar bizi. Acaba hangimizin tipi o kadar kayikti? Bu sefer arkadas dedi “bu karton cok yavan duruyo, biraz susleyelim” kalpler bortu bocekler cizdi, peace isareti yapti, gunes munes ekledik. Bu sefer karton oyle doldu ki, Utrecht i kapadi nerdeyse.

Yeni kartonumuzu goren soforler siritmaya basladi bize. Tamam yuzu asik suratsiz hollandalilarin yuzunu guldurdu kartonumuz, ama bizi almalarini saglamadi yine lanet olasica. Benim artik umudum tukenmek uzere. Bu sefer belli bir zaman siniri koymustuk 1.5-2 saat icerisinde kimse almazsa trene gidicez artik demistik.
Ben kartonumuzdaki bortu bocegin yanina “PLEEASEE” yazdim. Artik iyice zabittik, ajitasyonlar, elleri birbirine kenetleyip lufeeen diye yalvarmalar, yapicak birsey yok, kimse durmuyo. Cok mutsuzum. Goya muhtesem ulke, kucuk, otostop friendly, hatta otostop yarismalari falan duzenleniyor ulke genelinde. NERDE O ULKE?

Az oteye gittik, meger benzinci varmis. 15 dakkada 1 araba falan duruyor, terkedilmis gibi cunku, zaten %100 self servis, birkac tane otomat koymuslar cani ivir zivir cekerse, tampona pede ihtiyac olursa ya da dis fircalamak icab ederse falan diye… baska da bi sik yok aq. Ben oturdum, usuyorum, aksamdan kalmayiz, basim catliyo, moralim bozuk. Oyle gelene gecene bakiyorum, icimden soru sormak yalvarmak da gelmiyo. Parasi neyse verip cekip gitmek istiyorum. Ote tarafta da, polyannamiz  arada ziplar hareketlerle (belki isinmak icin yapiomustur) hala parmak kaldiriyor elinde “peace please” karton.

Topladim pilimi pirtimi,  aldim polyannayi da, bindik otobuse (yine kacak kacak beles) gittik istasyona, coktan bizi arkadaslar bekliyor orda, bir de host bulmusuz son dakka, artik verdik 7’ser kusur euroyu da, bastik gittik Utrecht’e basarisiz bir otostop girisiminin sonucunda.

Thursday, December 15, 2011

R'dam - tipik dutch!


Gelelim Rotterdam gunlerine:

Evet Rotterdam dunyanin en guzel sehri falan degil, Hollanda’nin en onemli ikinci sehri, Avrupa’nin en buyuk limanina sahip, eskiden dunyanin en islek limaniymis, Shangai gecmis bunu maalesef. Mimari olarak; ikinci dunya savasinda neredeyse tum sehir yerle bir edilmis, dolayisiyla tarihi binalar cok fazla gorulmuyor. Sehrin profili modern, uzun binalar, gokdelenler, ozellikle degisik tarzlar falan. Mimar arkadaslarimiz bize bol bilgi verebilirler comment kisminda heheheJ En mesur binalarindan “Kup Evler” de burada bulunuyor.

Neyse, Rotterdam’i bir de Avrupa ogrencilerinin sevgilisi Erasmus’dan dolayi biliyoruz. Bu fizolof edebiyatci, hem de papaz amca, Rotterdam’dan cikma. Kendisi o sehirden bu sehre gezip duran, egitim veren bir humanizm timsali olunca, adini bu bildigimiz Erasmus degisim programina vermisler. Iyi etmisler.

Bu sehirde 3 gun kaldik, aile evi olunca, bol yagli turk yemekleri yedik, bol turk caylari ictik, bisikletimiz vardi, bol bol pisiklete bindik, sehirde dolandik. Guzel gecti, yani sehir muhtesem olmasa da, daha dogrusu daha eski ve klasik yapilari ben daha cok sevdigim icin, Bilbao gibi moderen yerler bana pek haz vermediginden boyle soyluyorum. Kimileri cok begenebilir, ki modernizm ve modernist yapicilar gitsinler gorsunler.
Ha bir de sehir cok ruzgarli  ve buz gibiydi. Yani tamam aralik ayindayiz, soguk bekliyorsun ama, yine de insan birazcik gunes gormek istiyor.
Gunesi her gordugumuzde disari cikmak icin hazirlanmaya basliyorduk. Ama her seferinde gunes coktan kayboluyordu bile. Saka gibiydi, her cikisimizda yagmur yagmaya basliyordu, ve biz bisikletlerin uzerinde yagmura karsi pedal ceviriyoruz, neredeyse istisnasiz boyle basladik pisiklet yolculuklarimiza.

Bi seferinde artik cok soguktu. Sehrin en moderen kisimlarina gelmisiz, bir ruzgar var ki “te cagas”, uzerimde evden odunc aldigim kocaman sisko mont olmasina, kulaklarimda hint fakirinden cordugum amsterdam earwarmers, boynumda sikica sarilmis atki ve yeni muhtesem kirmizi eldivenlerime ragmen, ama tabii altimda dandirikten ince bir taytla cikma gafletini gostermisim muhtesem zeka ornegi olarak, cok usudum. Dedik bir cay kahve icelim guzelim (¡) sehirde. Ama hollandadayiz, gireceksek bir cafeye, tipical dutch olsun. Yolda bir café/bar gordum. Kiyida kosede kalmis, birazcik salas bir goruntusu var. Hah dedim tamam iste burasi: “ AA hadi buraya girelim. Tipik dutch bar”. Baska da zaten bir yer gozukmuyor alternatif olarak yakin menzilde. Biz bisikletleri agaca baglamaya basladik, gerci zincirleme isini pek ben yapmiyorum zaten, arkadas isin piri olmus, ona devrediyorum, hallediyo. Neyse, iste o sogukta ugrasip araclari agaca 3 adet farkli zincir ve kilitle full guvenlikli bir sekilde bagladiktan sonra, ki yaklasik 5 dakka falan surdu, cafeye girdik.

Adimimi atmamla, birkac saniye donup kalakalmam bir oldu. Ah girdigim o saniyede gorduklerim ve duyduklarim… Arkama dondum, arkadasla soyle bir bakistik. Ben birkac saniye kapida durup iceriyi suzdum.

Ilk once barin ici, yani icindeki insanlar dikkatimi cekti. Paso erkek. Hepsi de esmer ve kanli bicakli bir goruntu sergiliyorlar.

Ikinci saniyede cafedeki muzik kulagima calindi. Ahmet Kaya. Beynimden vurulmusa dondum yemin ediyorum. 

O anki duygularimizi tarif edemeyiz heralde. Dominant teyze oldugum icin, bir de kendime asiri guveniyorum tipik dutch cafesi buldum diye, onden ben atlamistim, ha tabi bir de cok usumustum. Arkamda da arkadasim, geri donemedim. Iceri girdik bi kere, herkes susup bizi suzdu bastan asagi, muhtemelen gozlerimizdeki ve yuzumuzdeki o sok ifadesini de yakaladilar. Napalim, bos masaya oturup soyunmaya basladik. Amca geldi, ben icerdeki turkce mirildanmalardan cikarim yaparak, amcanin da turk falan oldugunu sandim, turkce siparis verdim. Anlamadi. Meger Fasliymis. Nasil bir guvense artik, Turkce konusup anlayacagini sanmak da ayri bir mallik. Bari turk cayi falan olsa, hadi turk cayini biraktim, black tea istedim, bana limón cayi getirdi. Neyse. Bu esnada cafenin playlisti Ahmet Kaya’dan Beyonce’ye falan gecis yapti. Cok acayip. Arkadasim da, “hadi bitir sunu da gidelim” modunda yudumlarimi sayiyo, oysa ben cok mutluyum, kendimi adeta evimde hissetmisim (sarkazm), sicak ortam, turk arkadaslarimiz bizi kesiyor garip garip… Cok pis turist olduk memleketimin insanlarinin arasinda aq. Sonunda ciktik, koca bir kahkaha patlattik. Cikar cikmaz arkadas bana hatirlatti : “tipik dutch bar!”.

Meger beni uyarmis ben cafeye yoneldigimde, “bura hic dutch bar a benzemiyo, girmeyelim” demis. Ben kafamda 500 adet malzeme, kulaklarim kapali earwarmers ve atki ve kapson, zaten boynumu saga sola oynatamadigim icin surekli baska bisikletlere carpip kaza gecirme tehlikesi icindeyim, dolayisiyla kesinlikle uyarisini duymamistim. Iste boyle de bir animiz oldu.

Diger gunler de benzeri sekilde, Rotterdam’in alisveris merkezi, ama ozellikle HEMA’da gezme, testerlarla makyaj yapma, bisikletle ormana, parka falan gitme ile gecti gitti.



Haa, casinoya gittik lan. Hahahaha cok komik. Arkadasim “gel casinoya gidelim beles yiyecek icecek servis ediyolar, otlaniriz, biraz da oynariz belki kazaniriz, halam hep kazaniyo” dedi, ve hayatimda ilk kez casinoya girdim. Icecek servisi vardi evet, kola fanta soguk su cay… makinelerin hepsi otomatik, sacma sapan seyler. Hic sevmedim, mantigini anlamadim, nasil oynanacagini da cozemedim. Bana o aletlerle oynamak inanilmaz, ama ustune basa basa soyluyorum INANILMAZ aptalca geldi. Surekli kaybediyosun. Arada bazi insanlarin makinelerinden tikir tikir sangir sungur sesler geliyo, 500 tane 20 centlik madeni paralar falan akiyor, ama kim bilir onlar o kdrcik bile kazanmak icin kac para kaptirmislardir. Ortam cok les, inanilmaz sacma. Arkadas oynadi azcik, 2 euro koydu, 7 euro kazandi, o paranin 2eurosunu cebe atti, 5iyle yeniden oynadi, kaybetti. Iste kumar boyle adi birsey. Once azcik veriyo, sevindirik oluyosun sonra hepsini geri aliyo, Eger hirs yaparsan devam edip daha cok kaybedebilirsin cok net. Bir makineye de ben 20 cent attim, oynayayim dedim. Makine parami yuttu, ustelik sipastik sey oynatmadi da. “Eaah, sikerler, oynamam ben boyle aptal seylerle”dedim, ve boylece kumar maceram hizli baslayip hizli bitti. Ictigimiz kola ve caylar yanimiza kar kaldi dedik, kendimizi (daha dogrusu arkadasim beni) avuttuk.

Sonracigima, 3. gunun sonunda, oglene dogru pilimizi pirtimizi toplayip Breda’ya dogru otostop cekmek icin R’dam in otoyoluna cikan yerine dogru ilerlemeye basladik.

Wednesday, December 14, 2011

sinterklaas : bir hollanda bayrami



Su Hollanda’yi hep en guzel ve soguk tarihlerinde yakaliyorum anasini satayim. Her yer tatil heyecani ile dolu, ogrenciler ailelerinin yanina gidecek, hediyeler aliniyor, sokaklar noel baba resimleriyle dolu. Ama daha noele cok var. Nedir bu curcuma madem allasen? Iste cevap: Sinterklaas.

Efendim Saint Nikolas, bildigimiz hani bizim Myrali yani Demreli Peder Nikolas, eskiden sehir sehir gezermis, cocuklarin ayakkaplarinin icine minik seker cukulata puskevit biseyler koyarmis, hediye misali, bunun bir de yardimcisi varmis, bacadan girdigi icin yuzu gozu simsiyahmis. St Nikolas in olum gunu 6 aralik oldugu icin Hollandalilar de fanatik olarak 5 ve 6 aralik gunlerini noel gibi kutluyorlar. Koylerde sokaklarda Sinterklaas ve yardimcisi (adini unuttum) kapkara bir amca geziyorlar, foto cekiniyorlar, cocuklara seker meker veriyorlar. Hollandalilar ozellikle bu arap baciyi anlatip “aman, yanlis anlasilmasin, zenci degil o, bacadan girdigi icin siyah” seklinde 30 kere acikliyorlar.


Sagolsun Hollandali arkadasimiz bizi hometown indaki aile toplantisi ve sinterklaas kutlamasina davet etti, birlikte Huizen sehrine yol aldik.

Ailesi cok tatli, 3 kardes, bir de annesinin kiz kardesi ve cocuklari, ananeler dedeler cumburcemaat biz de aralarinda sinterklaas kutladik. Aile gelenegi herkes cekilisten kim cikarsa o akrabaya degisik orijinal paketinde hediye hazirlayip bir de komik sakaci bir siir yaziyor, saat aksamustu 3te sirayla paketler aciliyor, oncesinde yazilan siirler okunuyor, pek komik herkes guluyor falan. Aile kalabalik olunca bu merasim yaklasik 2-3 saat suruyor. Biz sikilmayalim diye evde bezelye puresi tipik dutch corbamizi aperatifler esliginde ictikten sonra diger arkadasimizla hep birlikte pisikletlere atlayip sehri turlamaya gittik, hediye merasiminin sonuna yetisme sozu verdikten sonra tabii.


Hava gunesli, ama cok soguk, bisikletler bi garip sistem calisiyor, fren yok, pedali geri cevirince duruyo falan, neyse tingir mingir gezdik sehri, evler mustakil tabii ki, bahce icinde, sirin seker luksumsu, insan ozeniyo. Sehir turu attiktan ve sehrin tarihi ve geleneklerini bir muzede kapsamlica ogrendikten sonra, eve donduk. Tum aile salonda cember olusturmus oturuyor, hediyeler bitmemis hala siirler okunuyor.
Meger bize de hediye alip siir yazmislar. Siiri unuttum ama soyle birseydi hollandaca, “bu guzel gunde istanbuldan gelen misafirlerimizi otuttuk, hosgelmisler, sefa getirmisler” vs

Hediyelerimiz tipik sinterklaas kurabiyeleri ve ici acibadem ezmesi dolu borek. Yummy valla. 1 haftadir yiyoruz bitmedi:P

Bu esnada evin kadinlari surekli masalara sehpalara aperatif yiyecek takviyesi yapiyor, hizmette sinir yok, tabaklar bosaldikca yenileri geliyor. Minik kofteler, peynirli club sandvicler, ivir zivir birseyler... Yaninda da sarap kola meyvesuyu vs icecek servisleri... Tika basa yedik sagolsunlar. Pek de ilgilndiler bizle, heralde ilk kez evlerinde sinterklaas bayraminda turk insanlar agirliyorlar...

Sonraki duragimiz diger arkadasimizin ailesinin evinde aksam yemegi ve gece konaklamasi. Tur operatoru gibi oldu biraz. Ikinci ailemiz daha cekirdek. Akraba yok, kutlama yok, anne baba cocuk ve biz 2 misafir salonda sarap kadehleri esliginde sohbet ediyoruz. Babamiz biraz egosu yuksek ve etken bir adam, aksam yemeginden sonra studyoya gidecekmis arkadasiyla muzik kayitlari varmis, cok gururlu. Guzel birsey tabii ki. Yemekten sonra anneyle birlikte sofra muhabbeti yaptik. Turk OSS universite sinavi ve egitim sistemi uzerine uzun uzun aciklayip konustuk. Adamlar soka girdi. Ergen genclerin cogunun neden asiri stres yuzunden genelde sagliksiz ve degisik hastaliklarla buyudugunu cok guzel aciklamis olduk boylece... Misyon tamamlandi. Derken gece caya bir hanim kizimiz geldi bizle tanismaya, mahalleden. O da 90 dogumlu cici bir hatun sessiz sakin kendi halinde cok kibar.

Gece yatmadan evvel ogrendik ki hatunun 3yasinda cocugu varmis!
Ertesi gunu rotterdam a dogru yola cikmadan bu citi piti genc anne kizimiz ve arkadasimizla birlikte guzel ciks agaclar orman icinde hos bir mekanda sicak sarap icip, appeltaart yani elmali turtadan yedik. O da cok tipik bir tatli, zaten tipik cogu guzel yiyecek tatli burda. Borekleri bile acibadem ezmeli.

Arkadasimiz bizi Rotterdam uzerindeki bir benzin istasyonuna birakti. Cok maceraciyiz, beles yasamayi seviyoruz, zaten tren de bok gibi pahali, 1saatlik yol 15euro aq, biz otostop cekcez. Zaten evden buldugumuz kartona yazmisiz kocaman 1 km oteden gorulsun diye R’DAM, goren durur alir bizi dedik.

Benzinlikte karakuru bi amca gordum bizimkiler icerde cis mis yaparken, hemen yanasip sordum.

-Pardon, rotterdama dogru gidiyor musunuz?
-evet
-aaa biz 2 kisiyiz sizle gelebilir miyiz?
-tabii
-cok tesekkurler. amaneey, cocuklar kosun araba buldum.

Anam bir de baktik, plaka ispanyol. 

-Pardon ispanyol musunuz? 
-Evet. 
-Anaaam ben de barcelonadan geliyorum. 
-Aa oyle mi ben de Tarragonaliyim.

Nasil mutluyum, adam allahin Huizen’inda Rotterdam a gidiyor ve katalan. Daha iyisi samda kayisi.

Atladik arabaya, bir muhabbet bir muhabbet, nasil ozlemisim ispanyolcayi, dokturuyom. Adam hollandada sirket kurmus, isleri tikirinda, buyutmeye baslamis. Eskiden katalunya komunist partisindeymis, hatta secilmis falan birseylere, artik neye tam bilmiyorum ama politikaciymis, sonra bikrakmis sirket kurmus. Tabii durum ironik baya komunizmi savunup sirket kurmasi fln, kendi de kabul ediyo. Neyse muhabbet ederken, Rotterdam’daki arkadasinin gecikecegi tuttu, biz de adami nasilsa vakti var diye, arkadasin ailesinin evine turk cayi icmeye davet ettik. Turkiye’yi gezmis esiyle, cok sevmis flan, bizi de Rotterdam’a evin onune kadar getirdi hatta birer kahve ismarladi, bir cayimizi icsin, arkadasin antisistema halasiyla muhabbet etsinler falan diye goturduk eve. Cok keyifli sohbetti, keyifli yolculuk, adam Katalan, daha ne olsun. Muhtemelen en guzel otostop yolculuklarimdan biri oldu bu.

Hatta oyle bir mutlu olduk ki, sandik butun Hollanda’da boyle zirt diye araba bulabiliriz, tum Hollanda’yi boyle gezebiliriz. Yanildik.

Wednesday, December 7, 2011

a'dam 3 - adam sefa pezevengi


sonunda yagmur camur kar kis birazcik defolup gitti, gunes yeniden acti, evelki gunden yaptigimiz “walking tour” programini gerceklestirmek uzere Csten tur rehberligi yapan bir elemanla bulusmaya gittik. Adam cool, sirtinda gitariyla, avustralya aksaniyla bize butun sehri hikayeleriyle tarihiyle anlatarak gezdirdi. Yuruduk yuruduk, sonunda yine Singel 404 e oturduk yemek yedik, kalktik yurumeye devam ettik. Red light in icinden gecerken ona da lezbiyen-hayatkadini temali sorumdan bahsettim. “sormana gerek yok, ben sordum zaten” dedi. Iyi bok. Zaten aklima cok orijinal fikirler gelse, simdiye milyoner olmustum. Gitmis bir gun bir kiza gecerken, bir hayat kadinina “arkadasima en kadara olur?” diye sormus. Kadin da ayni fiyat demis. 15 dakkasi 50 euro. Yalniz soyle bir sorun var, erkegi 15 dakkada en azindan 1 kere bosaltmak mumkun normal kosullarda, ama kadina 15 dakka yetmez ki, biyolojik ve psikolojik farkliligin kadina bu kadar pahaliya malolmasi cok haksizca geldi bana. Haa 15 dakkada kadini tatmin edebilecek kadar iddialiysa, garantisini verebiliyorsa da helal olsun derim. Bilmiyorum artik.

Neyse benim bu ise biraz canim sikildi, yine camlardan gecerken kimseyi begenmedim (gunun ortasinda muhtemelen en guzel olanlar da guzellik uykularindadirlar). Derken bir baktim, benim dutch ex aramis. Aksam bulusalim ben gelicem seni gormeye hala A'dam da misin diye mesaj atmis. Bir sevindim bir sevindim, 2 sene olmus gorusmeyeli, haber vermistim daha oncesinden, sonunda bana ulasmis olmasi cok hosuma gitti. Gelmesini beklerken bolbol zamanimiz var, gidelim bira icilebilen coffeeshop a oturalim dedik. Normalde coffeeshop larda alkol tuketimi satimi falan yasak. Hatta tutun icmek de yasak. Biraz contradictory olsa da, adamlarin kurali bu. Aslinda gayet mantikli, ikisi birlikte etkilesime girdiginde daha agir ve sacma bir etki yaratabiliyor, malumunuz stupid tourist ler de arap yagi bulunca gotune surermis modunda, abartip kendilerine zarar veriyorlar. Yani liberal dusuncenin hakim oldugu sehirde bile otokontrole cok fazla guvenilmeyip belirli kurallar konmus. Gayet rsaygiyla karsiliyorum. Ammavelakin, bazi barlar var ki, aslinda coffeeshop degil, ama tutum vb tuketimi serbest. Iste oyle bir tanesine girdik. Bizim eleman isletmecisini taniyormus, 2senedir oraya takildigi icin olsa gerek, sarilistilar opustuler fln derken, elinde cukulatayla cikageldi. Bizimkiyle karistirip bir harmanlama ve degisik karizmatik bir sarma yonteminden sonra, agzimiz acip boyle baktik. Adam isi biliyormus meger. bir nefes cekti derin derin, arkasina yaslandi, koca bir duman bulutu cikti icinden akabinde, adam sefa pezevengi...

Neysecigime, ben bir ara hatirliyorum, yine yabancilasmisim butun ortama, gelen insanlarin muhabbetlerini dinliyorum, insanlara bakiyorum ama hicbirsey duymuyorum ingilizce konusmalarina ragmen anlayamiyorum, beynim cheddar peyniri olmus, o kadar malim ki agzimdan bir kelime cikamiyor, etrafima bakiyorum. Bir anlik ilahi gucle kalktik. Ilk bizim cocklarin goturdgu kafeye gidip kendimize applepie soyledik, arkadas geldi. Ben cok heycanliyim, istiyorum ki zaman gecsin, o gelsin. Saat geldi catti, 18.30 amsterdam centraal kapisinda heycanli bekleyis gozlerim on ariyor, derken beliriyor yakinlarimda, 3-5 kelime trkce hatirlamis, gelmis bana “naber” diyor, ben afal, beklemiyorum tabi bir anda, zaten elim ayagima dolaniyor, dile kolay 2 kusur sene olmus gormeyeli, garip hissediyorum. Otomatige baglamisim, “Iyidir senden naber?” bu sefer de o afal. Sarilisiyoruz, hosgeldin bes gittin, hemencecik isiniyoruz birbirimize. Uzun zaman olmus, arada bir gecmis var iyi kotu, mutluyum. Hepbirlikte gidecegimiz yere gidiyoruz, bir squat house ta aksam yemegi yiyecegiz. Yol boyu muhabbet ediyoruz, canim ya, gordugume o kadar sevindim ki, topu topu 3 saat falan birlikteydik, cok ozlemisim, doyamadim.
Neyse yemek yedigimiz yer cok gzel vegan yemekleri yapmislar, sistem belli, 5 euro ya 3 course yemek. Kendin aliyorsun bitirince de asagida bulasigini yikiyorsun, boyle guzel bir ortam aslinda. Sonra Leidseplein da bir bara gittik, o orada ayrildi bizden son trene yetisip 2.5 saat uzakliktaki evine gitmek icin, bir de ertesi sabah kiz arkadasi evine tasiniyormus. Gonul isterdi ki biraz daha muhabbet edelim, ama iste, cocuk hayatina devam ediyor manitasi var bir duzeni var, ustelik isler ciddiye binmis, birlikte yasamaya basliyorlar official olarak da. ne denebilir ki, gerci o da kalmak isterdi ama, mecburiyetler, sorumluluklar edilerbuduler... Bunca zamana ragmen hala arkadas olmak, guzel bir duygu. Dutch larla dolu barda biraz vakit gecirdikten sonra eve donduk zaten. Bir cuma gecesini de o sekilde kapadik.

Tuesday, December 6, 2011

A'dam 2 - Amterdam me ha robado!


Amsterdam me ha robado! Allahim, insan hatalarindan cok fena ogreniyo. Sevgili arkadasim bana ucuz transport kartini verip “aman bunu giriste tiklatacan, sakin tramvaydan inerken de otturmeyi unutma, yoksa ceza parasi aliyo” dedi. Ben de guzel guzel para yukledim. Ama iste agzi acik ayran budalaligi basgosterdi, ertesi gune kartim aci aci ottu. Lanet olsun amsterdam beni soydu yemin ediyorum, karta ekledigim 5 euroyu basit bir hatadan dolayi dudukledigi yetmiyormus gibi bir de single bilet parasi 2.6 euro vermek, nasil koydu anlatamam, hala kuyruk acisi, evlat acisi gibi icimde. O gunden sonra ben bir daha asla unutmadim o salak karti inerken otturmeyi. Aman siz siz olun, sakin ha.

Ikinci gun tabii ki yinedisari ciktik, kis kiyamet yagmur oluk oluk nasil yagiyor, iste dedim yok anacim, barcelonam ne guzel gunluk guneslik hala ceketle dolasiyorum (yalan, aksamleyin kalin anorakimi giymem gerekiyor) ama en azindan kulaklik, eldiven 3 kat hirka giymiyorum. Biz ikinci gunun heyecaniyla, fazla zamanimiz yok, sehri gezelim diye gaz otesi, yagmur demeden, botlarim ilk 5. dakkada butun amsterdamin yagkmur suyunu icine almasina ragmen yuruduk sehri arsinladik aq. Hic bu kadar azimli gezgin taniyor musunuz, tanistiralim, biz.

Dedik artik isinsak bir yerde, gezdik gorduk, sehir yagmurda da pek guzelmis (o da yalan) en yapalim, e hadi madem bir coffee shop a girelim, saat daha 2, ama sanirsiniz 5. o kadar yagmurda dolandiktan sonra gozumuze cool gelen, caminda bob marley nin resmi olan kucuk ama cozy bir café ye girdik. Hemen onumuze bir menu geldi. Turlu turlu malzeme var orda, sundan mi soylesek, bundan mi soylesek, aman bunun gramaji fazla, fiyati daha uygun, dur bi dakka soraliim derken, ben bardaki amcaya hangisi iyidir, nedir en degildir sordum. Adam da artik pakistanli midir, maroklu mudur, nerelidir bilinmez, soramadim da. Muhtesem bir wisdom ornegi sergileyerek, “bakin burda grami yaziyo, fiyati yaziyo, pahali olan daha iyidir, daha ucuzu biraz daha kotudur” dedi. Gicik. Bon bon baktim, bozuntuya vermedim. Tamam dedim, gitti. Ama lanet olasica, daha once girdigim yerlerde menude en azindan yaninda nasil mal oldugu yazardi, hafif mi agir mi, tatli mi aci mi vs, dedim gene sorayim. Lanet olsun sormaz olaydim. Dedim, amca, bunlarin genel olarak nasil etkileri vardir, nasildir, adam bana ne dedi: yani sonucta herkese farkli etkiler bu ben senin kafanda degilim ki nerden bileyim etkilerini, ne siklikta ictigine gore de degisir, al bak bunlar agirdir, mesela, digerleri de iste daha hafiftir. Gerizekali musmula, o kadarini biz de biliyoruz, orda burnuma sokuyosun kocaman menu, bari bir zahmete gir de misafire yagidan yardimci olmaya calis, cok sinir oldum. Aslinda o kadar yagmur olmasa ceker giderdim. Lanet olsun al otunu basina cal deyip. Ama coktan islanmis kedi misali siginmisiz, ustumuzu basimizi cikarmisiz bi suru yurumusuz. Lanet olsun sana diyip bok gibi para bayilacagimizi da bilerek bir secim yaptik. Gramaji fazla, fiyati ayni olan birini secelim dedik. Ama mal oldugumuz icin adam verdi, cukulata biz istiyoruz maria, tabi salakligimiza doymayalim ne olduguna bakmamisiz ki. Dedim ben konusmam bu adamla, git sen soyle degistirelim. Ordan sectik, adini daha once duydugum white widow u. ben zaten sinir olmusum adama, canim sikilmis fena. Neyse guzel guzel sardik ictik. Massallah nasil bir widowsa artik, ilk firtta bende bi dalgalanma oldu. Bir yarimi anca icip kalktik. Karnimiz ac, gidelim arkadasin tavsiye ettigi yere bakalim dedik. Artik o kafayla nasil aramaya calisiyorduk hic hatirlamiyorum, ama bir tourist information a girdik. Ben o sirada gayet kopuktum, neler konusuldu ne oldu ne bitti bilmiyorum, sanirim yerini iyice ogrendikten ve kutudaki tadimlik stropwaffel lardan elimize aldiktan sonra ciktik.

Biz mekani bulup gidene kadar iyice duzeldik. Gittigimiz mekan minicik bir café, adi Singel 404, Singel 404 numarada cunku hehehe. Boyle pideli tost ekmeginden cesitli sandvicler yapiyorlar, normal ve doyurucu boyuttaki peynirli domatesli tostu 3 euro kusur birseydi, bulunabilecek en uygun yiyecek ve mekan sahsen. Genelde yiyecek fiyatlar ucuk. Benzeri sandvicler 5-6 eurolarda. Oha cus falan olmalik. Biz otostop cekelim diye dusunurken, zaten transporta hic durmadan para akitirken, yemek icin o kadar para harcamak, biraz luks geliyor. Neyse bu kucuk café, boyle cici bici guzel dutch kizlari tarafindan isletiliyor. Tavsiye edilir :) guzel bir kanalda, guzel yerde.

Bu esnada ben bos durani allah sevmezmis diye coktan cs e ilanlar postlar yazmistim, bari birileriyle bulusalim. Nitekim aradilar efenim. Aksama bulusacak insanlar bulduk.

Biri aradi, bulusalim istersen ben bosum dedi. Baktim sesi fena degil, tamam olur dedim, randevulastik. Gittik randevuya 2 kisi. Beklerken yanimiza yerden bitme ufak tefek kara kuru bir cocuk geldi. Ahanda dedim, koca sehirde selvi boylu sarisin mavi gozlu brad pitt ler varken, bendeki bu sansla zaten bollywood figuranlarindan bozma biri denk gelir. Cocuk iyi hos, muhabbet falan edelim bari dedik. Ama sanirim biraz hayalkirikligina ugradi beni yalniz bekliyordu. Herneyse, gelmeden evvel coffe shopta bekliyormus, geldikten sonra bize ayni soruyu 3-5 kez sormasindan caktim davayi. Sanirim birkac beyin huresi olmus o esnada, algilari da kapaliydi. Obsesif kompulsif davranislar sergilemeye basladi. Evvela bizi israrla coffeeshop a goturmeye calisti. Biz diyoruz birer bira bisey icelim, o diyo, tamam ama ben sizi cok muhtesem cok cool coffeeshop a goturucektim. Herhangi bir yere gitmeden evvel, aksam saatlerinde, islerin guclerin ve turistlerin en civcivli oldugu zamanlarda red light district te dolanmaya basladik. Eski dar sokaklar, 5metrekarelik daracik camekan odalar, ve odalarda minik don sutyen bekleyen, pozlar veren hatunlar, tabii ki kirmizi isik esliginde. Bazi sokaklardan gectik allahim bu kadinlar acayip guzel, hani hayat kadini demeye bin sahit ister normalde, manken gibiler. Cogunun memeler silikon gerci cok belli oluyo, ama incecik, tas gibi vucitlar, allah sahibine bagislasin diyerek geziyorum sokaklarda, gozlerim felfecir olmus. Bazi pencerelerin perdeleri kapali. Dedim niye kapali bu perdeler, is mi yok, tam tersi hatunlar mesgul olduklari zaman perdeyi ortuyor, o 3-5 m2lik mekanda isini goruyor. 15 dakikasi 50 euroymus. Cok para valla. Surekli de calisiyorlarmis. Bu durumda calisani allah severmis lafi en kadar gecerli olur bilmiyorum, bana kalirsa gecerli olmasi lazim cunku ticaretse ticaret. Estetik cerrahi de ticaret, seks satmak da ticaret. Sahsen o kadinlarin cok asiri mecbur olduklari icin o isi yaptiklarini dusunmuyorum. Tamam belki cok seviyo olmayabilirler, ama daha fazla para oldugu icin yapiyorsa, vergisini verip kontrollerini oluyorsa, normal bir meslekten en farki var anlayamiyorum. Sadece kadinlar degil, erkeklerin de yaptigi birsey. Jigololuk da seks satmak. Madem orospuluk en eski meslek, birakin legal sekilde yapanlar yapmaya devam etsinler.

Neyse boyle gezerken, dedim ki, ya lezbiyen bir kadin da para vererek yapmak isterse, kabul ederler mi acaba. Bizim hint fakiri de muhtesem kafasiyla, hadi gel gidip soralim dedi. Gidip soracaktik bir kadin bize kapiyi acti, ama ben biraz salak oldugum cekindigim ve kimseyi gucendirmemeye calistigim icin “ohm kem kum ben kadinlar uzerine okuyorum da, birsey soracaktim” seklinde asiri bir aciklama geregi hissettim. Kadin da kapiyi kapatip “buna vaktim yok” dedi. Sanki kapisinda musteri sirasi var aq, alelade bir dukkan. Kisaca “hadi nas, dukkanin onunu kapama”ya getirdi. Biz de tiris tiris yurumeye devam ettik. Nedense sonra rastladigimiz kadinlar hep sisman iri yari ve zenci kadinlardi, sorasim gelmedi, gozume guzel gozukmediler. Sanki kendim icin soruyorum. Evet kadinla da yaparim derlerse hop diye atlicam falan, bana ne guzel mi cirkin mi, ama iste, nedense oyle sorasim gelmedi icimden. Sanirim cok guzel ve kendine daha guvenli bir kadinin tercihi benim sorumun cevabi olarak daha tatmin edici olacakmis gibi, sanki sisman olan kadinlar musteri azligindan dolayi kabul ediceklermis, bu da benim ogrenmek istedigimi pek karsilamiyormus gibi..

Bizimkisi hala “ben sizi cok guzel bir coffeeshop a goturucektim” ayaklari cekerken, o aksam icin haberlestigim baska elemanlarla bulustuk, gittik bara falan oturduk. 2 alman 2 turk, 1 hintli, amsterdamin en islek en turistik meydaninda bir bara comduk. Hintli de sizin planiniz e, ben planinizin oldugunu bilmiyordum, bilseydim keske, neyse eve giderim yakinda demeye basladi. Anlamistim ben zaten onda bir numara oldugunu. Laf arasinda bana agzindan kacirdi: “ben aslinda once bir coffeeshop a gider oturur, sonra bara falan gideriz diye dusunmustum, planin oldugunu bilmiyordum”. Allahin apacisi, goya once beni uyusturucuyla kafalayacak sonra da eve falan atacak, ne bilsin yanimda 3 tane daha kocaman adamlar getirecegimi, oh canima degsin butun gece sacmaladi zaten. Alman elemanlar kafaydi eglenceliydi muhabbetleri hostu. Ama gunun bombasi, hintli elemanlayken arkadasin bisikletle avrupa turundan bahsetmis olmamiza ragmen bir tepki vermeyip, kafasi ayildiginda ayni konu almanlarla acilip konusuldugunda dank etmesi ve “oooaa, dostum inanabiliyor musun” diyip durmasi hatta birden bire alakasiz bir sekilde alman bir elemana “sen yapabilir miydin?” diye sormasi oldu. Artik ne ictiyse :P
hintli dostumuz geceyi o kadar da skorsuz bitirmedi: gittigimiz barin muhtemelen isletmecisi olan sarisin ortaa yasli ama guzelce olan hatuna neredeyse iyigeceler opucugu verdi. Bir insan daha da apaci olamaz. Barin son musterileri bizlerdik, kapanirken herkes elini sikarken bizim hint fakirinin kadinin eliyle tatmin olmayip ispanyol usulu kendine cekip sapur supur yanaklarindan opop sarilmasi, dillere destandi. Ben en oldugumu sasirdim. Hollandalilar sadece tokalasirken bu minik dostumuz resmen kadini vantuzlamaya kalkti. Neyse, kisa gecenin kari, elemanin yeni aldigi XXX amsterdam kulak isiticisini (earwarmer)
haciladim, daha dogrusu bana israrla kendisi hediye olarak verdi, artik kim bilir hangi dusuncelerle... butun gece “benim arabam var” diye dolasmasi da isimize yaradi, sagolsun bizi eve arabayla birakti.

Ama ben bu adamin gercekten csten bir hatunla bulusayim zihniyetini cok iyi anladim, kendini fazlasiyla ele verdi. Bir kere madem hatun kaldirma niyetin var, bunu surekli programlardan sikayet ederek yapamazsin. “ah ama benim soyle planim vardi, boyle planim vardi, soyleseydinizz ben gelmezdim erken doneyim madem, sizle suraya buraya gelmeyeyim” demeyeceksin. Hadi madem dedin, ortamda bulunmaktan ve kalabalik ortamdan memnun degilsin, o zaman herkesi toplayip evine goturmeye icirmeye kalkmayacaksin. Hepsini gectim, yazdigin kadina memnuniyetsizligini “benim kafamda baska plan vardi, soyle boyle yapardik” diye, supheli programlarinla belli etmeyeceksin.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Netherlands'de gozume carpanlar