Saat sabahin 03:47’sinde gozlerinin feri
gitmis, damarlari neredeyse catlayacak bir kan canagini andiran tipiyle, goz
pinarlari uykusuzluktan bolca sivi uretmeye baslamis bir halde yazi yazmak pek
akli selim zat’in isi olmasa gerek. Bazen kendimle neden boylesine savas icine
girdigimi ben de anlayamiyorum. Bunye bas bas bagiriyor, "yat uleen artik uyu" diye, ama aldiris etmiyorum. Neden? Basimda saat 12 olmadan “hadi kizim artik
yat, bak saat kac oldu” diyen biri olmadigi icin mi? Bilincaltimda garip bir
inatla, bu gozlerden daha ne yaslar cikar heyt be, dusuncesi mi var olmakta,
anlamiyorum ki.
Sirf
yapabildigin icin birseyler yapmaya karsiyim teoride. Ama gel gor beni, pratikte cok fena siciyorum. En basit ornegi uyumamaya
inat etmem. En karmasik ornegi erkeklerle olan iliskilerim.
Sebebi surekli karsi gelme, muhalefet olma,
isyan etme sevgisi mi, yoksa acgozlulukten kaynaklanan, hep daha cok isteme, uretmeden tuketmeye odakli kapitalist “ask for more” politikasi mi.
Amacim ne politikaya, ne felsefeye ne de
psikolojiye girmekti aslinda.
Tek istedigim bugun yolda yururken kafamdan
gecen “ah eve gidince yazayim bir” diyerek ufak capli eskizini olusturdugum dusunceleri
en nihayetinde aktarbilmekti ki aklimdakiyle eyleme gecirdigim seyler
birbirinden cok uzaga dusmekte.
Gecenin bu saatinde (04:02) ben ne
yapiyorum?
No comments:
Post a Comment