Evde, sokakta,
barda, metroda, tuvalette, sinifta yapilan her 3 muhabbetten 1 i erkek
muhabbeti. Evde kizlarla yasadigimdan, sinifta da feminizm icerikli bolumumuzde
sadece kizlar bulundugundan ve bu yasam alanlarindaki kizlarin bir cogunlugunun
da sadece kizlarla takilmanin verdigi ostrojen yogunlugundan dolayi iyice
abazanlasmasindan, tum muhabbetler eninde sonunda donup dolasip erkeklere
geliyor. Ozellikle evde bir yerden sonra kendimi kesmek veya Giant Penis’ten
asagi atmak (olurken bile bir ironi yakalayabilme umuduyla) suretiyle konudan ve erkek
lafindan kurtulmak istedigim anlar olmuyor degil.
Yasam
alanlarimizin sadece kizlarla dolu olmasinin disinda, bu kizlarin hepsinin
de bizim gibi egitim gocmeni olmasi, hicbirimizin isini kolaylastirmiyor.
Hayir
dostum hayir. Hepimiz yabanciyiz ve bir “er” kisiye duydugumuz ihtiyaci “arkadas
arkadasin pezevengidir” cumlesinde belirtildigi sekilde gideremiyoruz maalesef.
Sadece er degil, ama farkli cevre, yeni insanlar, kaliteli sohbetler, seviyeli
iliskiler amaciyla cesitli yol ve yontemler denemek her birimizin icinden gunde
10-15 kez gecmekte. Buraya geldigimizden beridir hayatlarimiz “okul-ev-ucbes
bar”dan oteye gecemedi ne yazik ki, lakin en azindan bu konularda kesinlikle
yalniz olmadigimi biliyorum.
Evet dostum
evet. Gunlerimiz her gordugumuz insana, ozellikle sevgili yurttas Katalanlara “Yeni
insanlarla tanismaliyiz, bizi araniza alin, kucaklayin, sevin” diye bas bas
bagiran puppy gozleriyle bakiyoruz. Bulabildigimiz tum parti/toplanti/aktivite ilanlarini
evimize topluyor, itina ile takvim cizelgesi olusturuyor, her birine yine ozene
bezene suslenerek gidiyor, her seferinde oldugu gibi ellerimiz bombos evimize
donuyoruz.
En son sacmasalak bir Erasmus partisi ilani facebook (hani benim
halen kapali tuttugum “red social”) uzerinden ev arkadasima ulasti. Neymis, “4
ayligina turist gezeyim, elbet alkolizm esigindeki hayat staylasindan bana da bir parca duser de bu esnada kendi ligimdeki diger genc kizlarla nonstop sikis sokus yasarim” diye alenen bagiran 20 yaslarindaki Avrupa ogrencilerinin amaclarina
daha da yaklasmalari icin birbirleriyle tanistirmak amaciyla duzenlenen Kiss Kiss
Party’de yeni insanlarla tanisacakmisiz. Acikcasi bu Erasmus zihniyeti ve
tanimadigin insanlari operek bedava shot kazanma oyunlari benim bunyemde pek de
hos etkiler yaratan unsurlar degil. Zaten barlarda ve partilerde kayda deger
insanla tanisilamayacagini seneler evvel baska Ispanya maceralarim suresince
bolca tecrube etmistim. Gel gor ki, elde avucta hicbirsey olmayinca, 2 aylik
ostrojen birikintileri de artik vucutta kasintilar yaratmaya baslayinca mecbur,
“he” diyiveriyorsun bu ahlaksiz parti tekliflerine.
Aslinda boyle sikindirik partilerden bile eli
(ve hatta dudagi) bombos cikabilme kabiliyetini kendimde sasirtici bir sekilde
gozlemlemis oldugum icin, benim pek de umidim yok. Yani saatlerini harca,
giyin, suslen, puslen, motivasyonu yuksek tutup yollara koyul; hic okudugumuz
bolume yarasir seyler degil. Sonunda bir “victory” olacagindan emin olsan bir
derece katlanilir birsey. Ama o da yok.
Yine bu legit-fuhus sayilabilecek, genc
azgin ecnebi ogrencilerin kaynastirildigi bir partide 3 kiz 1 erkekten olusan
cekirdek nufusumuzla birbirleriyle konusan, kesisen, dans eden ogrenciler
arasinda kendi yolumuzu bulmaya calisiyorduk. Bir baska kaynastirma oyunu olan
carkifelek misali bir zimbirtidan payimiza dusen “bilmemne renkli bir cocugu op”
direktifini uygulamak icin tum salonu boydan boya 3er kere gecip uygun adaylara
“pardon bilmemne renkli birini opmem gerekiyor, seni opebilir miyim” seklindeki
sorumuza, tum seksapelimize, rimelli allikli yuzlerimize, sempatik sirin 32dis
gulumseyen ifadelerimize ragmen kacamak cevaplar almis, 1 allahin kulunu 1 saniyenin
10da1i kadar bir sureligine bile opememis olmamiz durumun vehametini daha iyi kavrayabilmek
acisindan faydali bir ornek bence. Verilen direktifleri yerine getiremeyip
beles shot kazanamamis oldugumuza mi, yoksa aleni opusme tekliflerimizin boyle
bir ortamda bile geri cevrilmis olmasina mi yanayim. Ben hepsine yanayim bence.
Bir daha boyle
ezik ve zavalli bir duruma dusmeme imkan ve ihtimal verecek ortamlarda kesinlikle
efendi olacagim. Edebimi adabimi bilip, kirip dizimi oturacagim.
Iste bu yuzden
yine bugun bir baska Katalan arkadasa ne kadar yalniz oldugumuzu (kesinlikle bu
kelimelerle degil tabii ki), yeni insanlarla tanismak ve cevre edinmek icin
ogrenci aktivite gruplari aradigimizi soyledim, puppy bakislarim ve sesimle. Etkili
olup olmadigindan emin degilim, ama en azindan eve dondugumde bu konunun
uzerine ozellikle egilip sevgili Katalan Nasyonalisti universitemizin ispanyolca cevirisi
bulunmayan ogrenci birlikleri ve etkinlikleriyle ilgili web sayfalarinda dolastim
sefilce ve algilayabildigimce.
Ama yine ellerim bombos yuregimde bir sizi…
Universite catisi altinda
olusturulmus koro/tiyatro/orkestra gibi birliklerin yas ortalamalari yasli ama cok “student-friendly” profesorler ve monotonluktan bikmis degisiklik arayan okul
personelleri ile oldukca yukselmis, fotograflardan gordum. Kaldi ki, bunlarin
disinda okulun ogrencileri pek bir yavan, pek bir yaraticiliktan yoksun, tabii eger bagimsizlik
icin birlik olan ve surekli kapitalizmi alasagi etmeye calisan (kapitalizm
yanlisi olmamakla birlikte komunizmin de biraz fazla optimist/hayal urunu
oldugunu dusunuyorum) aktivist politik revolusyoner katalan ogrencilerini
saymazsak, nitekim koskoca sehirde en cok onlar aktif. Aksamleyin klup
odalarinda toplanti yaparlarken gordugumde, kendimi, daha Katalanca “adim
bidibidi, hebele’de oturuyorum” diyemezken, bu hippi aktivist genclerin arasinda
dusundum bir sureligine, acaba “yeni insan”larla tanismak adina bu grubun
parcasi olup Katalunya’nin bagimsizligini ve Katalanca’nin bir dunya diline
donusturulmeye calismasini destekleyebilir miyim diye sordum kendime…
Bana komunizmden daha utopik geldi acikcasi…
Yeni seyler bulmaliydim. Sinava calismak
yerine bana daha buyuk faydalar saglayabilecegini dusundugum bu konu uzerine
beyinfirtinalari yaptim ve Barselona’nin Halk Egitim Merkezlerini arastirdim. Divane
asik gibi yollarda dolanirken ben, kurslarin basvurulari eylulde acilip
kapanmis, hatta derslerin ortalarina gelinmis bile bittabii… kendime misyon
edindim, evimize yuvamiza yakin olan tum Centre Civic lere email atarak, bir
sonraki programlarin basvurularini sordum. Evet, birseyler yapmaya calisma
motivasyonum oyle yuksekti ki, sinav minav, hak getirdi. Hatta umarim getirdigi
gibi geri goturur de… Artik alacagim kotu notla attigim adimlarin getirileri
birbirlerini sifirlar da vicdan azabindan ölmem…
Yazik bize
yazik. Catalunya nos ha robado.
4 comments:
Erasmus'tayken hep Portekizli arkadaşlarım olmuştu ve Erasmuslulardan durabildiğimce uzak durmuştum. Hemen hepsi boş insandı çünkü, hayret birşey. Napsak ki sana acaba?
Diğer konuya gelince: Ye Sev Dua Et mi ne o kitapta şöyle birşey yazıyordu: Gemiyle kaçak olarak ülkeye girmeye çalışan ve bu sırada eziyet gören, verilen sözlerin tutulmayıp dolandırılani kötü şartlarda haftalar geçiren bir grup insanı psikolojik tedaviye sokmuşlar. Zorbalık, ölüm ve fiziksel şiddet gören bu insanların anlat bakalım diyince anlattıkları; "Gemide bir adama aşık oldum, birbirimizi sevdik, sonra ayrı gemilere düştük ve o kardeşimle beraber oldu, şimdi gelmiş yine benle olmak istiyor ama ben karar veremiyorum, vs vs." gibi şeylermiş.
Yani, biz aşk için varız be. Filmler, müzikler aşk üzerine. Napalım, erkekler kadınları, kadınlar erkekleri konuşacak. Yapacak birşey yok =)
hahaha, bence ask "overrated" dostum ya. etrafta hayatin her alaninda bu kadar cok gozumuze sokulmasa, biz daha kaliteli, daha aktif, daha bagimsiz bir sekilde devam ederiz hayatimiza... gibi geliyor bana. :)
Sanırım 7-8 sene önce sana demiştim manastıra kapat kendini diye. Bu teklifim hala geçerli. :)
Şu yazının en sonunda gayet yüksek sesle müthiş bir "Darth Sidious" kahkahası attım. Tek bir şey söylüyorum:
Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste!
Post a Comment