Wednesday, November 30, 2011

bir pazar da boyle gecti


A’dam gezimden hemen once gecirdigim bu birkac gun her acidan cesitli duygular, yorgunluk ve rahatsizliklarla dolu birkac gun oldu. Yogun bir haftasonu hatta haftabasi, ders, gezme, tozma, eglence, alkol, dans, heyecan, sinir stres, hangover, hersey adeta 3 ayin acisini cikarircasina bir Barcelona aksiyon patlamasi yasandi. Hic bu kadar yoruldugumu hatirlamiyorum.

Hic gelmeyen istek uzerine Cumartesi gunumden bahsetmeyecegim. Aslinda kendi kendime o gunu kayitlara gecirmeme ragmen bu ikiyuzlu sanal dunyaya yansitmayacagim. Merak eden de nasilsa yok, o gun basroldekilerin zihinlerinde kalacak.

Evet Pazar gunu gayet boktan bir halde, bas agrisi mide bulantisi dizileriyle, yemek yiyemeden, yataktan kalkamadan gecirdikten sonra, bir sekilde yeniden ders calismaya adadim kendimi. Arkadasim sabahtan itibaren kus kus helak ol, sonra kalk git kutuphaneye, citir citir cocuklarin arasinda kasin gozun yer degistirmis, bakislarin donuklasmis sekilde ders calismaya calis. Olacak is degildi valla. Nasil oldurdum ben de bilmiyorum. Iman gucu, nelere kadirsin.

Antisistema haftasonusunun bir baska uzantisi olarak, ders calismaya ara vermek zorunda kalip, internetten kazandigim promosyonla, sevgili katalan arkadasimi da koluma taktim ve tiyatroya gittim.

Evet, ilk gercek ispanyolca tiyatro deneyimim, cok da basarili sayilmaz. Zaten su ana kadar “ilkler ozeldir” cumlesini elime gecen her firsatta curuttum. “ozel” kelimesi eger “daima hatirlanacak olan” anlamina geliyorsa, evet, eminim cogu insan “ilk”lerini unutmuyordur o veya bu sekilde.

Velhasil, muhtemelen %60ini anlamadigim oyun Mein Kapital isimli, sistem karsiti, boyle kapitalizmi cesitli yonleriyle, degisik parodilerle elestiren anlamli bir oyundu aslinda. Da biz pek anlayamadik. Cikista da zaten boyle bir mallamisiz, uykumuz gelmis, muhtemelen damarlarimizdaki asil kanin yerinde hala alkol akmakta, ders calismaktan da gozlerimiz belermis, uzerine boyle agir ve felsefik oyunu bunye kabul etmedi tabii. Butun gun bos tutmak zorunda kaldigimiz midemize falafeller bir guzel oturmus. Benim arkadas eve gidip uyuyalim dedi, siddetle karsi ciktim hic acimadan, gozlerinin capaklarina bakmadan. Bre hatun, bitirmemiz gereken heyhula gibi odevler var, saat daha gece 9, ne evi, ne uyumasi. Multeci kampi mahallemizin en luks café/barina surukledim kizi ben o calisma azmiyle. Nitekim oturduk, free wifi ile karsilikli acip laptoplari, caymizi da soyleyip, ders calistik. Arkaplanda cok guzel (allah rahmet eylesin RIP) Amy Winehouse stayla muziklerle, bize servis yapan yakisikli deliguanli ile bizim motivasyon tavan yapti zaten. Bari biz kapadik, ama yine de odevleri bitiremedik.

O diil de, bu esnada yaptigimiz onceki gece dedikodulari ve ertesi gune olan “double date”imiz Barraval’daki “pijo” ambiansimiza daha bir nese katti. 

Evimize dondugumuzde mutlu mesut ve bol heyecanli uyuduk. 

bu satirlari yazarken gozlerimin arada sirada kapanmasina engel olamiyorum. salak olmaya devam ettigim icin, 5 teki otobuse hic uyumadan binip, A'dam a da muhtemelen yine uykusuz varicam. kendimi Coffee Shoplarda teselli etme planlari yapiyorum... 


PS: fotograf tarafimdan cekilmis olup, turkce "krizde degilim, Kristo (Jesus)'dayim, Incil okuyun" anlamina geliyor, ciktigimiz tiyatro oyunundan sonra bu minibusu gormek daha da anlam kazandirdi hayatlarimiza.

Monday, November 28, 2011

un cap de setmana català i antisistema


Birkac gun oncesinden ozenle planladigim bol Katalanli bir gun beni bekliyordu. Her ne kadar bok gibi odevim yapmam gereken seyler olsa da, hatta 2 gune 2 haftalik soguk diyarlara tatile gidecek olsam da, butun bir Cumartesi gununu kendime ve katalan arkadaslarima ayirdim. Bir seferlik latin arkadaslarimdan ayri takilarak, icinde bulundugum ve 2 yilimi gecirecegim katalan komunitesine bir borc bilerek, bu gunu ANTISISTEMA Katalan DAY ilan ettim.

Ve beklemedigim kadar guzel bir gun oldu.

Sabah yine kurdugum fakat kesinlikle takmadigim bir alarmin ardindan oflaya puflaya uyanmaya calistim. Biraz salak oldugum icin, onceki geceyi ders calismayarak ama nasilsa artik gece 4te yatarak, kisacasi bol bol uykusuz kalarak ertesi sabaha da erken uyanmayi bekliyorum. Artik nasil bir zeka ornegiyse, ertesi gunu ve geceyi de uykusuz gecirecegimi bildigim halde kendime eziyet ediyorum. Mazosist miyim neyim.

Iste oflaya puflaya alarmi bin kere erteleyerek sonra kicin kicin kosa kosa ve gec kalarak arkadasimla bulustum. Ilk duragimiz Premià de Mar,  Istanbul’da tanistigim kiz arkadasimin yasadigi, Barcelona'nin bir koyu.

Gunun ilk antisistema olayi, arkadasimin kicina yapisip trene beles binmek. Tam bir lawbreaker halleri icindeyiz. Yakalanirsam sicarim, ama hatun diyo ki, no pasa nada, merak etme kimse control etmiyo. Eh eyi madem, benim de isime gelir wallahi para odememek diyerek bir kurali daha deldik. (sanki asla metroda kacaklik yapmiyomusuz gibi seettim, oysaki sikca yaptigimiz birsey, normal yani peh)

Katalan koyunden, koy diyorum ama, normal bir sehir yani sonucta, sehir derken istanbul gibi degil de, boyle mmm denizin kenarinda, Datca’dan daha ufak merkezi olan (Datca iyice buyudu diyolar) bir yer. Bizim koylerden degil yani inek minek sagilan mandiralarda tereyag yogurt yapilan…

Nedense o gun katalanca konusmaya calismak hosuma gitti. Frutería da meyve sebze alirken insanlara “bon dia” Demek, “sisplau” demek, “moltes gracies” demek falan, boyle insanlarin da hosuna gidiyor, sana gulumseyerek canayakin davraniyorlar falan… Guzel birsey, insani motive ediyor dogrusu.

Guzel guzel pisirdik yemegimizi, okuz gibi de yedik, kitliktan ciksak nasil bir manzara sergilerdik merak icerisindeyim. Bir sise cava dedikleri catalán sampanyasi almistik, ama pek tutmadim onu. Mantarli yumurtali ilginc yemegi evde deneyecem. Bir de firinda sebze kozledik. Dometes-salatalik salatasi yaptik, kizarmis ekmege domates surduk yedik. Tipik katalan mutfagindan nagmeler oldu. Allahim bizim sarmalarimizin, zeytinyaglilarimizin, yemeklerimizin yaninda, solda sifir, ama neyse, guzeldi, ilginc tatlar, sifralar, deneyimler.

Simdiden istanbul’daki navidad yemegimin listesini cikardim zaten.

Bol katalanli gun anlat anlat bitmez, yemegin ardindan surekli geckaldigimiz icin kosa kosa ciktik, allahin got kadar yerinde otobus yok, arabalari durdurup otostop cekerek tren istasyonuna vardik. Antisistema olsun diye yine bilet kullanmadim ben. Oley. neyseki tren hemen geldi sansimiza, boylece Castells yani insan kulesi yapimina yetistik. Katalanlarin cok cididye aldigi cok geleneksel birseymis bu, insanlar birbirinin omzuna cikarak kule yapiyor, aylarca calisiyorlar, sair gunlerde falan, provalar yapiyorlar, bazen teknik ogreniyorlar. Cok duygusal bir anmis, arkadasim da aksatmadan provalarina gittigi, castells de gorev aldigi icin, ordan biliyorum. Ilk kez Sant Andreu barrio sunun festa mayor unda izledim. Adamlar iyi diktiler kuleleri walla, cidden zor is, inanilmaz goruntuler ortaya cikiyor, bol bol foto cektim, hatta en guiri halim ve sikik pronunciación umla “ben de castells denim” diyerek bir binanin ust katindan iyice izleme imkanim oldu. (Foto da ekleyecem, guzel kareler yakaladim, ama coming soon, bu yaziyi yazmam bile cok extreme bir ugras benim icin su anda) 

Evet ben cok sevdim acikcasi. Yuregim hopluyodu, 4-5 katli kule yapiyorlar, kulenin en sonuna minik cocuklar cikiyor, allahim ya duserlerse kafaustu, insanlarin bacaklari titriyor amanin-ki arada boyle vakalar oluyomus kolunu bacagini kiran kafasini kiran vs… ikinci kata gelince boyle muzik caliyolar, o da baya semana santa muzikleri kadar etkileyici, insan bir hos oluyor. Adamlar arkafondan gazi verince tabi emosyonal durum ortaya cikar…

Tabi Iyice katalan oldum ben o esnada. Dedim tamam. Gunun geri kalanini da katalan geciricem zaten. Herkese bona nitler, sisplaular, com va aixo, molt be falan, havada ucuruyor, sanki katalanca kadin haklarini savunuyorum orda, 3 ay katalunyada yasayip anca 3-5 kelime soyleyebilmenin hakli(¡) gururunu yasiyorum.

Castells den sonra festa daki katalan folk canli grubunu dinledik, hicbirsey anlamadim ben tabii dediklerinden ama olsun varsin eglenceli, dedim. Artik evime doneyim de gece cikmadan evvel birazcik ders calisayim malumunuz 2 hafta yokum, 2 gunum kalmis, odev teslim edicem.

Gittim, 1 soru cevapladim 10 sorudan, ve sevgili ikinci katalan arkadasimi beklemeye koyuldum. Son durak 15 mayis hareketlerini duzenleyen, antisistema gruplarin okupe ettigi bir binadaki parti. Ebesinin nikahinda. Haritada yer almayan bir sokakta, don baba donelim 5 tur attik bulana kadar, 5 kisiye sorduk, yarim saatlik arayisin sonunda vardik. 

Iste varis o varis. Katalan Antisistema gununun son ayagi ve asil antisistema temali etkinligi baya bi bomba gecti… 

muhtesem bir okuyucu kitlem oldugu icin (feminizm yazimin en az 93 kez okunmus olmasi istatistigine dayanarak) arkasi yarin diyorum ve gecenin geri kalanini ogrenmek isteyen varsa sayet, bir sekilde buradan belirtmesini rica ediyorum, artik laf mi atarsiniz, biraz cosku mu verirsiniz ben bilmem :P 


Thursday, November 24, 2011

feminizm


Feminizm nedir, ne degildir. Bugunku dersimizde bu konuyu kisaca ele alacagiz, bir cok insanin bekledigi uzere.







FEMINIZM NE DEGILDIR?

Feminizm kadincilik degildir. Kadinlari kayirmacilik degildir. Lezbiyenlik degildir. Erkek dusmanligi HIC degildir.

PEKI NEDIR?

Feminizm, kadinlarin da erkekler gibi insan oldugu gercegini bu yuzyilda bile hala bas bas bagirmaktir.

NEDEN?

Cunku kadin ikincil bir varlik degildir. Erkegin kolesi degildir. Ille de cocuk anasi olacak demek degildir.

Kadin da bir bireydir. Diledigi gibi calisir, diledigi gibi sever, diledigi gibi yasar.
“Elinin hamuru” yoktur, erkek ne yapabiliyorsa, o da yapabilir. Aciz degildir, zayif degildir, gucsuz degildir. Sadece erkeklerin ve ataerkil toplum yapisinin dayatmasindan dolayi bazi konularda kendine guvensizdir.

Araba kullanir, is kurar patrón olur, cocugunu evde birakip calismaya gider.


Kadin evde yemek pisirmek zorunda degildir. “Yemek pisirmek, camasir-bulasik yikamak” gibi dogustan gelen, erkeklerden farkli bir cesit “ev kadinligi” geni yoktur, Dolayisiyla bu isleri erkeklerden daha iyi yapabilmelerinin aciklamasi doga degildir, toplumdur. Simone de Beauvoir’in dedigi gibi: “Kadin dogulmaz, kadin olunur.”

Kadinin varolus amaci erkege hizmet etmek, onu mutlu ve tatmin etmek degildir. Kadinin da erkek kadar tatmin edilmeye hakki vardir. Bu, karsilikli sevgi saygi iliskisi icerisinde bireylerin isteyerek yaptigi, tamamlayici bir unsurdur, GOREV degildir.

Kadin sosyal ve politik hayatta erkeklerle ayni haklara sahiptir. Sahip olmalidir. Toplumu ve halki temsil edebilir, baskan olabilir. Basi derde girdiginde ikinci sinif vatandas muamelesi gormemeli, hafife alinmamali, hakarete ugramamalidir.

Kadin obje degil, sujedir. Hic kimsenin, hic bir kosulda, hic bir zaman veya mekan icerisinde kadina taciz ve tecavuz etmeye hakki yoktur. Kadin bir mal degildir, satilamaz, verilemez, degis-tokus yapilamaz.

Ayrica kadin kendi vucudunu istedigi gibi kullanma hakkina da sahiptir. Onunla kime ne yapacagi kimseyi ilgilendirmez. Erkekler gibi ozgurce istedigini istedigi sekilde sevebilir.

Feminizm esitliktir. Kadin-erkek, dil, din, irk gozetmeksizin, her bireyin esit oldugunu savunur. Esitlik sadece kadina ozgu birsey degildir. Mark Mathabane soyle demis: “Hepimiz tamamen ozgur olana dek hic kimsenin ozgur olamayacagina; herkes icin adalet saglanmadikca hic kimsenin guvende olamayacagina ve de tamamen insancil bir dunya yaratmadikca hic kimsenin insan oldugunu iddia edemeyecegine, tutkuyla inaniyorum.”

Hic kimsenin “sevdigi kisi” tarafindan dayak yeme korkusu hissetmedigi; randevusuna giden birinin tecavuz veya saldiriya ugramadigi; esit isin gercekte esit odeme miktari anlamina geldigi; cinsel tacizin hic bir yerde hic yasanmadigi; bir erkegin bir erkegi, bir kadinin bir kadini, bir erkegin bir kadini veya bir kadinin bir erkegi sevdigi kadar serbestce ve ozgurce sevebildigi; insanlarin vucut sekillerini, deri rengi, burun veya goz sekillerini “ideal” olculere ulasmak adina degistirmek zorunda hissetmedigi; dogum kontrol yontemlerinin dikkatlice uygulaniyor oldugu ve dolayisiyla kurtaja gerek kalmadigi fakat yine de kurtajin da bir secim ozgurlugu oldugunun kabul edildigi; cocuklarin cinsel istismar veya madgur olma korkusundan uzak buyuyebildigi; erkegin de kadinin da evde kalip cocuk yetistirebildigi ve iki cinsin de bu konuda hak ettigi saygi ve takdiri gordugu; butun insanlarin birbirini sevip saydigi; kadin-erkek, genc-yasli, homoseksuel-heteroseksuel, siyah-beyaz, engelli-engelsiz olduklari icin degil, guclu ve zayif yanlara sahip kisilikleri ile butun bir INSAN olarak deger gordugu bir dunya ESITTIR.

Bu ESITLIK’tir, FEMINIZM’dir.





ilham perim yine yaktin beni


Bana ilham hep en kotu zamanlarda gelir zaten. En uygunsuz zamanlarda, en sikisik oldugum, konsantrasyonumun dagilmamasi gereken zamanlarda.
Mesela ertesi gune yetistirmem gereken feminist yazarlarin eserlerinin uzerindeki marxist teori belirtileriyle ilgili 10 sayfalik ispanyolca paper varsa, kesinlikle butun gunu cok cesitli, gereksiz, bazen anlamsiz seyler yaparak geciririm.

O sabah kalktim. Her zamanki rituelimi uyguladim; laptopu acmak, maillerimi kontrol etmek. Guzel bir kahvalti hazirlayip yeni dizi gelmis mi ona bakmak. Yok, yeni bolum eklenmemis. O zaman filmlerden film begenmek. Yemek yerken ille de birsey izlemem lazim, cunku daha iyi yapabilecegim birsey yok. Kitap okuyamazsin, ders calisamazsin, bir elinde catal bicak, ekmege peynir surerken nasil okuduguna konsantre olabilirsin ki? Olamazsin, o yuzden birseyler izlenecek. Sacma sapan ispanyolca televizyon kanallarina dalmaktansa, anladigin sevdigin seyleri ac izle. Dizi gibi. Olmadi, film gibi.

Neyseki o esnada gunesin cikmasindan faydalanayim diye camasir makinesini calistirmistim, astiklarim kurusunlar. Camasir makinesi ile aramda olan husumeti bir onceki “post” ta itina ile aktarmistim zaten.

Derken kahvaltiya baslamak, film izlemek, filmin 1.5 saat surmesi ile, kahvaltim da brunch a donusuyor cok rahat bir sekilde. Yeter ki o paper yazilamasin, bir turlu baslanamasin.

Hakkimi yemeyeyim, film biter bitmez yaklasik 1 sayfa yaziyi yazmak icin 3 saat okumalar, arastirmalar yaptim ve hooooop saat oldu 2 civari birsey. Ogle yemegi vakti. O zaman bu bunye ac kalmamali, hic kalori yag bilimum deger depolanmadigi icin vesselam, acilen yemek pisirmeli, yemek yemeli, drse ara vermeli. Yemek hazirlama esnasinda da bir seyler izlenmeli. Dizi yoktu di mi, dur o zaman film koyalim hemen. Yeni film, yeni 1.5, belki de 2 saatlik oyalanma, yemek esliginde.

Biter. Saat olmustur 4. "Ooo neyse gece 11 e kadar zaman var, hallederim" dedim her zamanki utopik ve optimist bir kendime guvenle. Ulen daha 3 kelimeyi yanyana getirecem diye 1 saatini internette wikipedia okuyarak geciriyorsun, sozluklerden cikmiyorsun, nerden geliyor bu kendine guven, anlamiyorum ki. Madem o kadar guveniyosun, git disari cik, Casa Teresa oldu Monasterio Teresa. Aksiyona gir. Yok.

10 sayfanin 4 sayfasi bitmistir ittire kaktira. Aaa aksam yemegi yemek lazim. Hadi yine yemek pisirelim.

Zaten geldim geleli, “ama de casa” oldum ciktim. Yemek pisir, camasir yika, as kurut topla yerlestir, her gun ayni terane, bu ogun ne pisirsem. Git alisveris yap. Feminism mi okuyorum, ev kadinligi mi belli degil. Teori ile pratik hic birbirini tutmuyor yemin ediyorum. Ayri bir post konusu.

Surekli yemek yapmaca, yemek yemece, ay dur boyle sap sap gitmez bu guzelim yemek film koymaca.

Velhasil, 10 sayfa yaziyi 3 gunde, 5 film izleyerek, 15 ogun yiyerek, muhtemelen ustune de 5 kilo alarak atlattim. 

Cok teknolojigiz, odevi internete, campusvirtual imize yukluyoruz. Son dakika bir de odev formatiyla ugrasirken az kalsin bitis saatini kaciriyordum. Allahim, dillere destan, evlere senlik.

Ikinci odev ocakta sanirim, temalar: Freud, psikoanaliz, feminism, teoriler. Buyuralim buradan yakalim. Oh yes. 

Thursday, November 17, 2011

Fobia


Ufak bir problemim var, her camasirlarimin yikanma vakti geldiginde, mideme agrilar giriyor, sancilar tutuyor, bedenim garip reaksiyonlar vermeye basliyor. 

Bir FOBI olarak; camasir makinesini bosaltmak.

Koskoca ben, senelerdir ailesinden ayri yasayan, tek basina bissuru ulke gezmis, simdi de kimi kimsesi olmadan ecnebi diyarlarda gurbette yasayan ben, gotuboklu bir camasir makinesini bosaltamiyorum aq!

Her seferinde beni cok fena elektrik carpiyor. Cok korkuyorum. Bir seferinde ciglik attim, sesim Tibidabo’dan yankilandi yemin ediyorum. Bu makine eski, tepesinden aciliyor, metal kapagi var. Kapagi acmak ve kapamak da sorun degil. En buyuk mesele icindekileri disari cikarmak. Lanet olasica gerizekali makine beni ciplak etimin denk gelen herhangi bir yerinden, ozellikle kolumdan carpabilecek kadar cok metal donanima ve derinlige sahip. Canavar kapaklari tahta mandallar sayesinde ittire kaktira bir sekilde aciyorum, yaklasik 3 dakikami falan aliyor, ayni sekilde geri kapamaya calisiyorum, bu islem cok daha cetrefilli, 5 dakikayi geciyor. Bu islemleri hallettikten sonra kaldim, ev arkadasim evde oldugunda normalde kendisinden yardim dileniyorum “maria noolur camasirlarimi cikarir misin?” seklinde, sagolsun “tamam” diyip cikariyor. 

Artik donlarimi bluzlarimi ve sahip oldugum tek pijamayi yikama zamani gelmisti, gunlerdir yagan yagmurdan sonra cikan gunesi kacirmamam lazimdi, ama ev arkadaslarimin hepsinin cil yavrusu gibi bir yerlere dagilmalari ile ayni gune denk gelmesi uzerime kabus gibi coktu yemin ediyorum. Makine doldu, yikandi, bitti, derken o an geldi. Aslanin “miyav” dedigi an.

Yapayalnizdim evde!! 

Makinenin ust tarafinda kalan buyuk kifayet parcalarindan olusan camasirlari almayi basardim. Muhtesem kivrak zekam ancak ona elverdi. Nasil? Soyle: mutfak eldiveniyle. Madem bu eldiven bizi sicaktan koruyor, elektrikten de korur belki diye dusundum hahaha, nitekim ise yaradi valla. Makinenin icinde vahsi hayvan yasiyormuscasina buyuk dikkatle elimi daldirip yuzeydeki camasirlardan hangisi elime denk gelirse cekip hizla cikarmaya basladim teker teker. Tanri insanlari yukardaysa, eminim beni izlerken cok eglenmistir hatta yuzeydeki camasirlar bittiginde geriye davulun en dibindeki corap ve donlar kaldiginda eglence zirve yapti.

Dusundum tasindim dedim ben bunlari nasil alabilirim. Bir an yan komsuya gidip yardim istemek gecti aklimdan, ama yeni kalkmis saci basi dagilmis lenslerini takmamis rezil halimle karsisina cikamazdim, hele ki entel film festivalinde karsilastiktan sonra. “pardon camasir makinesinden camasirlarimi cikarmaktan acizim, yardim eder misin?” ASLA.

Aklima baska parlak bir fikir geldi o an: Tahta kasiklar. 

Uzun ince sapli tahta kasiklarimizi, cin yemegi yer gibi kullanmak suretiyle davulun dibine ulasip donlarimi kurtarabilirdim. Evet bunu yapabilirim dedim kendi kendime. Ise koyuldum. Yaklasik 5 dakikalik debelenme surecinden sonra vazgectim. Ben daha chopsticklerle noodle yiyemezken tutup tahta kasiklarla donlarimi nasil cikarabilirim ki. Denemeye degerdi, ama mission failed. Cunku davul derin, ben daha tahta kasiklari korkudan sokmayi basaramadim, cikara cikara bir adet corap cikardim. Eeeeeeeh yeter be epi topu 3 don 2 corap icin paratoner gibi elektrik cekmenin zerre anlami yok, mission aborted dedim. Benim canim tatli.

Camasirlar hala makinenin icinde, María’nin Sevilla’dan donmesini bekliyorlar.




Wednesday, November 16, 2011

begenilmek ya da bunun farkinda olmamak


Begenilmeyi ozlemisim. Daha dogrusu begenildigimin farkina varmayi. Sonucta uzun zamandir cevremde surekli beni begenen insanlar oldu. Hoslananlar da oldu. Hatta asik olduklarini iddia edenler bile oldu. Gercekten. Yaklasik 15 yaslarimdan beridir, ufak capli bir hayran kitlem olmustur cesitli sekillerde ve zaman dilimlerinde. Hatta o zamanlardaki bu hoslanmalar, cikmalar etmeler, ilan-I asklar, daha fazla, daha romantik ve daha masumane hatta daha samimiydi.

Herneyse zaman su gibi akip gidiyor, gecmise mazi derler. Gunumuze donuyorum. Evet simdi hersey daha hizli, daha yuzeysel ve daha ustunkoru. Yine de begenilmek guzel J

Latin erkeklerinin hosuma giden bir ozelligi, kadinlara cekinmeden iltifat edebilmeleri. Yani begendigi kadina “ay simdi ayip olur beni yanlis anlar” diye dusunmeden, cat diye “bacaklarin cok guzel”, ya da “cok guzel bir bayansin, neden bidibidi..” diyebiliyor olmalari.

Onlara gore guzel seylerin guzelliklerinden bahsedilmeli, dile getirmekten cekinilmemeli. Sonucta ayip, utanilcak birsey degil, guzelse guzel. Hatta, “aa pis sapik, ne diyosun sen be” diyen bazi guzide Ispanyol kizlarinin bu tepkilerine anlam veremiyorlarmis. Kubali bir arkadas “her guzel buldugum kadinla yatmaya calismam, yani guzelse guzel bunu kendisine soylemem neden sapiklik veya art niyet belirtisi olsun ki” dedi. Hakli aslinda. Sonucta ben de bazen sacini veya tarzini veya herhangi bir yerini begendigim erkek ve kizlara bu gorusumu bildiriyorum. Insanlar sadece olumsuz elestirilere degil, olumlu olanlarina da acik olmalilar.

Mesela Rus ve Baltik civari kizlarimizin akdenize ve turk erkeklerine akin etmeleri, iste bu yuzdendir. Evde takdir edilmeyen insan solugu sokakta, komsunun tavugunda alir tabii ki. Ben onlari anliyorum, cidden. Adamlarda romantizm kalmamissa, bir sicaklik, bir duygu aktarimi, disadonukluk, flort etme yetisi, bunlar korelmis veya bitmisse, uzun guzel bacakli sarisin kuzeyli kadinlar ne yapsinlar, italyan erkeklerinin pis yazislarina, fransiz erkeklerinin sipsevdi romantizmine, turk erkeklerinin israrli kiskancligina tav oluveriyorlar. Ispanyol erkeklerinin neyine tav oluyolar onu bilemedim. Heralde 5.dakikada “hadi kalk bize gidelim” mantalitelerine…*

Evet, begenilmek, cevrende sana ilgi gosteren erkeklerin bulunmasi guzel birsey. Kendine guveni saglamlastiriyor. Bazen flortun suyunu cikarsalar da (kulturden kulturden), yine de takdir edilmek hos. Hele de butun ortamda sadece ‘latino’lardan gelmiyorsa, dadindan yinmez J




*tum stereotipler tamamen cevremdeki insanlarin deneyimlerine dayanilarak yapilmistir, herkesi temsil etmemektedir. Politically incorrect e mahal vermeyelim gece gece. ekeekeke.

Sunday, November 13, 2011

sevgili karl


Asla kapitalizmi sevmedim, hic savunmadim. Hep yerdim. Yarim yamalak bilgilerle, sacma sapan referanslarla da olsa, anladigim ve gordugum seylerin dogrultusunda, kapitalizme hep karsi ciktim. Sistemin getirilerinin otesindeki goturulerini, insanlari tekduze ve motorze edisini, sadece satin almaya ve anlamsizca tuketmeye yonelik toplumlar olusturulmasina, herseyine bok attim.

Ote yandan komunizmi de hep utopya olarak gordum. Hani gerceklesmesi cok zor, yani idealde ne kadar hos fakat gercekte bir o kadar hayal urunu… Kapitalizmin insanlari ve devletleri bu kadar ele gecirmis olmasinin komunizmin yayilmasi veya uygulanmasini imkansiz hale soktugunu dusundum hep. Hala da dusunuyorum o ayri.

Marx’tan oldum olasi kactim. Cevremde hayranlarinin olmasina, bana hep bahsedilmesine, “sen felsefecisin gel muhabbet edelim” diye raki sofralarina konu olmasina ve bu sofralara ortak olmama ragmen genelde hep sustum. Okumadim, anlamadim, tartismadim… Ogrenmek istemedim. Sanki ocu bocu beni icine alacak, zaten isyankardim bir de komunist olup cikacam korkusu mudur, ki hic sanmiyorum o kadar salak oldugumu, bilemiyorum nedendir, ne Marx’i, ne Marxizmi bilesim gelmedi hic. Okuldaki derslerden de kactim. Politika almadim, ekonomi almadim, okulumuzun felsefe ve/veya sosyalist gruplarina katilmadim, uyeleriyle karsilasinca muhabbetten de uzak durdum. Bana anlatilanlarin disinda pek bir arastirma yapmadim dolayisiyla.

Bu kadar kendimi ayri tuttum, korudum kolladim (¡) , geldim simdi kucagina dustum.

Artik Marx’i da, manifestosunu da, sosyalist/komunist devlet yapisini da, kapitali de, hatta kapital akumulasyonunu, arti-degerleri, isci somurulmesini, gelir dagilimi/ekonomik buyumeyi, revolusyonu, herseyi yeni yeni ogreniyorum, ogrenmek zorundayim Ispanyolca ve feministce.

Saturday, November 12, 2011

malim ben


Biraz pucca-vari olacak ama, cidden bazen tam bir embesil gibi davrandigimi dusunuyorum. Ozellikle de sevgili karsicins insan evlatlarina karsi.

25 yasina geldim hala erkek tavlamayi ogrenemedim.
25 yasina geldim hala erkeklere nasil davranmak gerektigini ogrenemedim.
25 yasina geldim hala hoslandigim erkeklere ne tip hamleler yapmak gerektigini ogrenemedim.

Cok utaniyorum cook.

Karsimda eli yuzu duzgun, cussece boyuma posuma uygun, bana cekici gelen erkek oldu mu sapitiyorum. Boyle bir bilmislik taslamalar, boyle bir laf sokmalar, boyle bir saldiri halleri. Adeta ilkokulda hoslandigi kizin sacini cekip yuzune tukuren erkek cocuguyum. Nedenini bilmiyorum, hani cocuklugumu mu yasayamadim da hala ilkokuldaki gibi abidik gubidik davranislar sergiliyorum, ne yani?! 

Normalde boyle bir insan olsam hani laf sokup duran, surekli bir challenge halinde, ama degilim. Yani normal sartlarda degilim. Iste boyle bana cekici gelen, “gideri var” dedigimiz erkeklerin varligi anormal sartlar yaratiyor olsa gerek ki, sacmaliyorum. Hele de bu erkek biraz kendine guveni olan, ama cok da pic durmayan, ne oldugunu bilen kendinden emin bir tipse, allaaaaah, got etmek icin canla basla calisiyor, kucumseyici kas goz hareketlerimin yaninda itina ile her firsatta laf sokuyorum.

Evet, sebebini buldum. Karsimdakinin kendine guvenini zayiflatip, mumkunse yok etmek, ve akabinde bu vulnerable halinden faydalanarak kanina girmek, kotu emellerime alet etmek. 

Bu erkekten ustun olmaya calisma meraki nerden bana bulasti, kaynagi nedir bilemedim.
Az bucuk feminist bir ruha sahip oldugumdan olabilir mi? 
Gayet mumkun.
Benden daha fazla selfesteem e sahip erkegi alasagi etmeye calisma, gununu gosterme misyonu? 
Yasasin kotuluk!

Ama isler boyle yurumuyor iste. Mal mal surekli laf cakan bir hatunu allahin picimsi cocugu ne yapsin? 

Insanlar flort etme sanatini ergin safhaya gectiklerinde, sac cekme ve tekme atma “move” larindan kola dokunma, oksama, ayagini bacaga surtme ve her dedigine gulme gibi daha yumusak, seksuel ve efektif bir boyuta tasimislar.

A mal hatun, sen niye bunlardan feyz almazsin? 

Friday, November 11, 2011

A A


Her gun yeni seylere bagimli olmaya basliyorum. Nasil bir bosluksa, nasil bir state of mind daysam artik, ipin ucu kacmaya basladi.

Hadi onceleri arada sirada okurdum, yeni yazilar geldikce. Simdi sabah 6 lara kadar, baska seyler yapiyor olmam gerekirken, (yanlis anlasilmasin, uyumaktan bahsediyorum kesinlikle) tutmus ardi arkasi kesilmeden blog okuyorum, hem de 2008lerde yazilmis, coktan aktualitelerini kaybetmis yazilar. Baskalarinin yasadiklarini, ister kurgu ister gunluk olsun, takip etme, ogrenmek isteme durtuleri ne zaman gececek, ey pek inanmadigim yuce rabbim?

Hayir kendi kendime bozuluyorum artik, ezik miyim neyim. 
Surekli dilemmalar, celiskiler icerisinde yuzuyorum.

Ben ki sigaraya bile “bagimlilik cok igrenc birsey, insan kendine saygisini yitirir vallahi” diyen insan, ota boka bagimliliklar gelistirdim adeta. Kendimden korkuyorum yemin ediyorum.

Onceleri diziler, surekli yerken icerken sabah aksam dizileri takip ediyordum. Hala da ediyorum. Baktim gun icinde izledigim diziler yayinlanmamis, bu sefer kendimi bloglara (aslinda tek bir bloga) kaptirdim. An itibariyle gecenin sabaha karsi zaman diliminin 5. Vaktindeyiz, 6ya gelmek uzereyiz, ben bu zaman araligini okumalarima, felsefik hatta Marxist enigma gibi ispanyolca yazilari cozmeye adasaydim, coktan 10 sayfalik odevime baslamistim. Ama hayir, gerizekali oldugum icin bana zerre faydasi olmayacak bir insan evladinin gunluklerini, gozlerim sasi bak sasir moduna baglamis bir sekilde yazilarini takip ediyorum . Serefsiz de hakkaten gunu gunune yazmis, hayatini, neler olup bittigini, sevgilisiyle nerde ne yaptigini, ayrilip ayrilmadiklarini, barisip barismayacaklarini merak ediyorum.

Ben ki kendi kendimi ne kadar guzel kontrol edebildigimi soyleyip kendimle gurur duyardim, “o eski halimden eser yok simdi” naralari atmaktayim icten ice. Hani nerde kontrol? Kontrol dedigin ille de erkeklere bi tarafini elletmemek degil ki anasini satayim, kaldi ki seneler gectikce onu bile yapmak zorlasiyor. 70 yasinda cisini tutamayan yasli neneler dedeler gibiyim, elime gozume hakim olamiyorum. “kendimi kontrol edemiyorum butun cinler tepemde”. O eski erdemim bitmis gitmis.

Simdi kendimle tek gurur duyabildigim sey hala aradan 10 ay gecmesine ragmen feysbuk umu acmamis olmam. Onu da bu sabah kaybetmek uzereydim. Elimde avcumda kalan, eski kontrollu halimden bana yadigar tek veriyi de carcur etmenin esigindeydim. Evet itiraflar olsun, yakin cevremle coktan paylastim bu itirafimi, ama buraya yazip iyice legitímate yapayim. Itiraf ediyorum, actim chrome u, girdim www.facebook.com adresini. Beni bir heyecan sardi, kalbim atiyor gum gum, dedim ne oluyoruz, sanki yan komsumuz yine “sekerimiz bitti biraz odunc alabilir miyim” diye kapiya geldi (Bu da bambaska bir yazi konusu, coming soon). Bende bir titreme, bir kizarma, kanin beynime sicradigini, yanaklarimin Heidi gibi kizardigini hissettim. Uzun zamandir beni boyle heyecanlandiranin da ezeli dusmanim feysbuk olusu baska bir vehamet gostergesi. 

Neyse ki annem bu yazilari okumuyor, eminim yine “kizim mutsuz” diye oturup  aglardi. Hayir anne, biri sana okursa bunlari eger bil ki mutsuz degilim. Hasa. Hatta bugun kizlarla seminer sonrasi ciktik muhtesem mahallemizin gurbetcilerinin ugrak mekani olan Rambla del Raval da oturduk muhabbet ettik, gulduk, eglendik, kalktik cis yapmaya bize gittik, cay demledim. Caylarina ilac kattigim konusunda hemfikirlerdi, surekli guldugumuz ve bizi atesler bastigi icin. Hayir anne, o ates basmalari caydandi, gercekten (ohm ohm). Neyse. Konudan saptim yine. 

Sonuc olarak, sanki yasak elmayi yiyormusum gibi feysbuk a girme dusuncesi bile kalbimin yerinden oynamasina sebep oldu.

Cok tehlikeli sularda gezindim.

Celiskilerin kadiniyim alimallah.

Madem o kadar girmek istiyosun, bir arkadasin seni bu temptationlardan caydirmaya calistiginda kendi kendini justify etmeye calisma. Ha madem utaniyosun, kendine hakim olmaya calisiyosun o zaman seni geri donmen icin yureklendiren arkadaslarina “ama girersem baglanir kalirim, hayir acmicam” seklinde kontrargumanlarda bulunma.

Madem herkes seni okusun, benimsesin, ozumsesin, sevsin, takdir etsin, takip etsin istiyosun, o zaman ac blogunu halka, googleda aramalarda gorun, ac feysbuku da yap reklamini. Oyle her gun statcounter ina bakip bakip yeni kac kisi girmis, eski takipcilerden kim kaldi gibi seylerle ugrasmazsin… Ha madem cekiniyosun, oyle gecmisinden hortlayip karabasanlarin korkulu ruyalarin olan birileri de bulur gelir diye korkuyosun o zaman sizlanma, otur oturdugun yerde, gizlice yaz kizim! Baska blog yazarlari gibi unlu oluvermek gokten zembille mi iniyor saniyorsun? Medyanin bu korkutucu gucuyle artik her kiytirik blog kose sahiplerinin bile vardir bir Pucca, bir KLBHE gibi unlu olmak, gozde olmak. Kendine gel.

Madem yalniz oldugunu dusunuyosun, bekarliktan sikildin, hayatinda birilerini istiyosun, cik disari, gordugun guzel erkeklere laf at, nasilsa onlar da “ya tutarsa” zihniyetiyle gelene gecene laf atmasini biliyo, sen de yap. Belki hayatina bir renk gelir, belki kahraman katalan/ispanyol genclerden 1-2 tanesi senin onurunu korumak icin kavgaya tutusurlar. (Tamam bu biraz fazla utopik oldu kabul ediyorum.) Madem kimseleri begenmiyosun, o zaman niye uzakta olsalar bile sana ilgi gosteren insanlari da kendinden uzaklastiriyosun? Oyunu kurallarina gore oynama. Bu yaz hangi kurallari taktin ki simdi birden bire “aman insanlari uzmeyeyim” diye dusunup kendi kendine koydugun cakma ahlak kurallarini uygulamaya calisiyorsun?

Kendine yeni seyahat hedefleri mi koydun? Basla gerceklestirmeye. Yalnizlik Allaha mahsustur ama her canli da yalniz dogar, yalniz olur. Cik git tek basina. Bu zamana kadar kimler eslik etti ki sana senelerdir tum Avrupa’da, hala miymiy ediyosun.

Ama iste kendime kizip buraya yazdigim kadar kolay olmuyo uygulamalar. Hic bir uygulama su hayatta HTML kodu gibi degil ki anasini satiim, kopyala yapistir ve oluversin hop diye…


ve UYU ARTIK AQ !!

Thursday, November 10, 2011

herseyin basi azim azizim


Evde, sokakta, barda, metroda, tuvalette, sinifta yapilan her 3 muhabbetten 1 i erkek muhabbeti. Evde kizlarla yasadigimdan, sinifta da feminizm icerikli bolumumuzde sadece kizlar bulundugundan ve bu yasam alanlarindaki kizlarin bir cogunlugunun da sadece kizlarla takilmanin verdigi ostrojen yogunlugundan dolayi iyice abazanlasmasindan, tum muhabbetler eninde sonunda donup dolasip erkeklere geliyor. Ozellikle evde bir yerden sonra kendimi kesmek veya Giant Penis’ten asagi atmak (olurken bile bir ironi yakalayabilme umuduyla) suretiyle konudan ve erkek lafindan kurtulmak istedigim anlar olmuyor degil.
Yasam alanlarimizin sadece kizlarla dolu olmasinin disinda, bu kizlarin hepsinin de bizim gibi egitim gocmeni olmasi, hicbirimizin isini kolaylastirmiyor. 

Hayir dostum hayir. Hepimiz yabanciyiz ve bir “er” kisiye duydugumuz ihtiyaci “arkadas arkadasin pezevengidir” cumlesinde belirtildigi sekilde gideremiyoruz maalesef. Sadece er degil, ama farkli cevre, yeni insanlar, kaliteli sohbetler, seviyeli iliskiler amaciyla cesitli yol ve yontemler denemek her birimizin icinden gunde 10-15 kez gecmekte. Buraya geldigimizden beridir hayatlarimiz “okul-ev-ucbes bar”dan oteye gecemedi ne yazik ki, lakin en azindan bu konularda kesinlikle yalniz olmadigimi biliyorum. 

Evet  dostum evet. Gunlerimiz her gordugumuz insana, ozellikle sevgili yurttas Katalanlara “Yeni insanlarla tanismaliyiz, bizi araniza alin, kucaklayin, sevin” diye bas bas bagiran puppy gozleriyle bakiyoruz. Bulabildigimiz tum parti/toplanti/aktivite ilanlarini evimize topluyor, itina ile takvim cizelgesi olusturuyor, her birine yine ozene bezene suslenerek gidiyor, her seferinde oldugu gibi ellerimiz bombos evimize donuyoruz. 

En son sacmasalak bir Erasmus partisi ilani facebook (hani benim halen kapali tuttugum “red social”) uzerinden ev arkadasima ulasti. Neymis, “4 ayligina turist gezeyim, elbet alkolizm esigindeki hayat staylasindan bana da bir parca duser de bu esnada kendi ligimdeki diger genc kizlarla nonstop sikis sokus yasarim” diye alenen bagiran 20 yaslarindaki Avrupa ogrencilerinin amaclarina daha da yaklasmalari icin birbirleriyle tanistirmak amaciyla duzenlenen Kiss Kiss Party’de yeni insanlarla tanisacakmisiz. Acikcasi bu Erasmus zihniyeti ve tanimadigin insanlari operek bedava shot kazanma oyunlari benim bunyemde pek de hos etkiler yaratan unsurlar degil. Zaten barlarda ve partilerde kayda deger insanla tanisilamayacagini seneler evvel baska Ispanya maceralarim suresince bolca tecrube etmistim. Gel gor ki, elde avucta hicbirsey olmayinca, 2 aylik ostrojen birikintileri de artik vucutta kasintilar yaratmaya baslayinca mecbur, “he” diyiveriyorsun bu ahlaksiz parti tekliflerine. 

Aslinda boyle sikindirik partilerden bile eli (ve hatta dudagi) bombos cikabilme kabiliyetini kendimde sasirtici bir sekilde gozlemlemis oldugum icin, benim pek de umidim yok. Yani saatlerini harca, giyin, suslen, puslen, motivasyonu yuksek tutup yollara koyul; hic okudugumuz bolume yarasir seyler degil. Sonunda bir “victory” olacagindan emin olsan bir derece katlanilir birsey. Ama o da yok. 

Yine bu legit-fuhus sayilabilecek, genc azgin ecnebi ogrencilerin kaynastirildigi bir partide 3 kiz 1 erkekten olusan cekirdek nufusumuzla birbirleriyle konusan, kesisen, dans eden ogrenciler arasinda kendi yolumuzu bulmaya calisiyorduk. Bir baska kaynastirma oyunu olan carkifelek misali bir zimbirtidan payimiza dusen “bilmemne renkli bir cocugu op” direktifini uygulamak icin tum salonu boydan boya 3er kere gecip uygun adaylara “pardon bilmemne renkli birini opmem gerekiyor, seni opebilir miyim” seklindeki sorumuza, tum seksapelimize, rimelli allikli yuzlerimize, sempatik sirin 32dis gulumseyen ifadelerimize ragmen kacamak cevaplar almis, 1 allahin kulunu 1 saniyenin 10da1i kadar bir sureligine bile opememis olmamiz durumun vehametini daha iyi kavrayabilmek acisindan faydali bir ornek bence. Verilen direktifleri yerine getiremeyip beles shot kazanamamis oldugumuza mi, yoksa aleni opusme tekliflerimizin boyle bir ortamda bile geri cevrilmis olmasina mi yanayim. Ben hepsine yanayim bence.

Bir daha boyle ezik ve zavalli bir duruma dusmeme imkan ve ihtimal verecek ortamlarda kesinlikle efendi olacagim. Edebimi adabimi bilip, kirip dizimi oturacagim. 

Iste bu yuzden yine bugun bir baska Katalan arkadasa ne kadar yalniz oldugumuzu (kesinlikle bu kelimelerle degil tabii ki), yeni insanlarla tanismak ve cevre edinmek icin ogrenci aktivite gruplari aradigimizi soyledim, puppy bakislarim ve sesimle. Etkili olup olmadigindan emin degilim, ama en azindan eve dondugumde bu konunun uzerine ozellikle egilip sevgili Katalan Nasyonalisti universitemizin ispanyolca cevirisi bulunmayan ogrenci birlikleri ve etkinlikleriyle ilgili web sayfalarinda dolastim sefilce ve algilayabildigimce. 

Ama yine ellerim bombos yuregimde bir sizi… 

Universite catisi altinda olusturulmus koro/tiyatro/orkestra gibi birliklerin yas ortalamalari yasli ama cok “student-friendly” profesorler ve monotonluktan bikmis degisiklik arayan okul personelleri ile oldukca yukselmis, fotograflardan gordum. Kaldi ki, bunlarin disinda okulun ogrencileri pek bir yavan, pek bir yaraticiliktan yoksun, tabii eger bagimsizlik icin birlik olan ve surekli kapitalizmi alasagi etmeye calisan (kapitalizm yanlisi olmamakla birlikte komunizmin de biraz fazla optimist/hayal urunu oldugunu dusunuyorum) aktivist politik revolusyoner katalan ogrencilerini saymazsak, nitekim koskoca sehirde en cok onlar aktif. Aksamleyin klup odalarinda toplanti yaparlarken gordugumde, kendimi, daha Katalanca “adim bidibidi, hebele’de oturuyorum” diyemezken, bu hippi aktivist genclerin arasinda dusundum bir sureligine, acaba “yeni insan”larla tanismak adina bu grubun parcasi olup Katalunya’nin bagimsizligini ve Katalanca’nin bir dunya diline donusturulmeye calismasini destekleyebilir miyim diye sordum kendime… Bana komunizmden daha utopik geldi acikcasi… 

Yeni seyler bulmaliydim. Sinava calismak yerine bana daha buyuk faydalar saglayabilecegini dusundugum bu konu uzerine beyinfirtinalari yaptim ve Barselona’nin Halk Egitim Merkezlerini arastirdim. Divane asik gibi yollarda dolanirken ben, kurslarin basvurulari eylulde acilip kapanmis, hatta derslerin ortalarina gelinmis bile bittabii… kendime misyon edindim, evimize yuvamiza yakin olan tum Centre Civic lere email atarak, bir sonraki programlarin basvurularini sordum. Evet, birseyler yapmaya calisma motivasyonum oyle yuksekti ki, sinav minav, hak getirdi. Hatta umarim getirdigi gibi geri goturur de… Artik alacagim kotu notla attigim adimlarin getirileri birbirlerini sifirlar da vicdan azabindan ölmem…

Yazik bize yazik. Catalunya nos ha robado.

Tuesday, November 8, 2011

Promises


The countries that I have promised to myself to step on: 

Vatican City 
Monaco
Kosovo
San Marino
Liechtenstein
Malta
Andorra 
Luxembourg
Slovenia
Macedonia
Albania

Since Andorra is 4 hour-bus-ride from Barcelona, my next mission should be to get there! Urgently, because I don't have much time to organize trips to those tiny countries all together :(



Monday, November 7, 2011

¡ enhorabuena !


Chicas, lo siento mucho, pero esta vez, voy a escribir en español, oops, perdonad, en CASTELLANO. Si, aquí tenemos diferencia entre Español y Castellano, asi que hay que mencionar del idioma como “castellano”, no “español”, lo cual es políticamente incorrecto, aqui. Para ser honesta a mi refanfinfla lo del nombre del idioma, pero a los catalanes les ofende, entonces llamamos el idioma del estado de España “castellano”, lo de la Catalunya “català”. 

Tengo muchísimas dudas con el idioma. Antes de llegar a Barcelona, tenía muchas ganas de aprender ese català, y había empezado al curso enseguida, pero no sé porqué (mentira! Sí que sé muy bien el porqué), recientemente he dejado de ir a las clases. Vamos que soy floja. Flojísima, que no podía levantarme a las 8.30 de la mañana para ir a la clase de catalán que era a las 9.30 y a 2 minutos andando. No estoy muy orgullosa de lo que hago, o bien de lo que no hago J Pero eso lo que pasa. Clases muy lentas, con los Pakis quienes no entienden nada de nada, ni castellano. Es algo muy rabioso y te desmoraliza, vamos. Ah y además el idioma no me ha gustado. Ya lo he dicho. No me gusta nada el catalán, sobre todo la pronunciación no es como castellano, de hecho complica todo! Así que no quiero aprenderlo. Si, desafortunadamente tengo que aprender a querer ese idioma, lo cual se está hablando solo por los catalanes dónde vivo ahora yo.


Desde pequeña, siempre he odiado hacer cosas que la gente me esforzaba que hiciera. Estoy segura de que he construido un sistema muy duro como de defensa, para rechazar todo lo que dice constantemente todo el mundo que haga. Hago lo contrario de lo que digan, siempre. O si no lo hago, seguro que se me quitan las ganas de hacerlo para nada, y termino no haciendolo. 

¡REBELDE!




Bueno, el tema no es el idioma ahora. Es la ironía de nuestro estado en Barcelona.

Escena: 3 chicas, una de Turquía, otra de México y la tercera de Brasil, sentadas en un bar chino, haciendo un trabajo de grupo sobre la vida de los inmigrantes mujeres. En otra mesa al lado, algunas chicas hablando, riéndose, en chino.

Os parece irónico también ¿a qué si?

A ver; si no tenemos amigos catalanes porque no quieren salir con nosotras por diferentes motivos, no nos encontramos con nadie catalán por los bares chinos, en las fiestas solo están los extranjeros hablando con nosotras, entonces ¿para qué sirve agobiarnos con este idioma que casi nunca vamos a practicar, si no tenemos planes de trabajar en el ayuntamiento o gobierno?

Vale, confieso que me servirá para entender las clases.

Al final, ahora sólo puedo tener una conversación muy básica, que me permite preguntar por alguien y contestar:

-Hola ¿Com va això?
-Molt bé, ¿i tu?
-Anar fent. Gràcies.

Hoy el tema siempre vuelve a lo del idioma, me he dado cuenta. ¿Qué hago yo, si me han quitado las ganas de aprender otro idioma desde cero? 



PS: Foto hecha en el Raval, no por mi.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Netherlands'de gozume carpanlar