Friday, December 21, 2012

Hayvan mezarligi

Yine bir yolculuk esnası, elimde telefon. Evet teknoloji işte naparsin.
hayatım pek predictable. birkaç saatlik uyku ile gecenin bir yarısı dusulen yollar, otobüsler, uzun sıralar, elde bavul, sırtta çanta, yine ağır. Beklenen uçaklar, geçmeyen dakikalar, yerlerde uyuyan yolcular, am en önemlisi yolculuklarımın hic değişmeyen öğeleri: aglayan bebekler ve o malum yere sigmayacagi icin reddedilme riski taşıyan çantam.

Her yolculukta olduğu gibi sinir stres maksimum seviyede, bu sefer başıma ne gelecek diye düşünürken, içinde dünyaları tasidigim çantamin askısı kendini yerçekiminin kollarına bıraktı. Sorun yerçekimi değil, onun keyfi gıcır, hayvan ölüsü kıvamındaki eşyayı taşıyacak olan benim kollarım... Sırtımda başka bir hayvan ölüsü, kollarımda başka bir tane, pet cemetery şeklinde havaalanı yollarında ilerlemek gerçekten zor.

O değilde, hepimiz birlikte bu uçaklara binebilecek miyiz, ben onu merak ediyorum....

Monday, December 10, 2012

neymis?

ter kokusundan igrenmedigin, burnunu boynuna koynuna sokasin geldigi insanlar da olabiliyormus su hayatta... 


Thursday, November 8, 2012

yine celiski, hep paradoks.

tamamen gizli olmasa da, aramalara kapali, cok az kisinin bildigi bir blog a sahip olmanin hem iyi hem de kotu taraflari var.

iyi taraflari; yazdiklarinizi cok az kisi okur, hatta bir elin parmak sayisini gecmez takip edenler, dolayisiyla istediginiz gibi yazabilirsiniz. utanmaniza, saklanmaniza gerek yoktur. kelimelerinize anlattiklariniza dikkat etmek zorunda degilsinizdir. birileri tarafinden bulunmak, yuhlanmak gibi bir derdiniz de olmaz.

ote yandan, yari gizli olmasindan dolayi ulastiginiz kitle de cok sinirlidir. hayir, ofkeli anlaminda degil, kisitli anlamindaki sinirli :) bu yuzden de bazi zamanlar istediginiz ilgi ve alakayi goremez kimi yazilariniz, veya yasadiklariniz. takdir edilmezsiniz, okunmazsiniz, yani bilemezsiniz, iyi mi yaziyorsunuz, kotu mu.

oyle sacma bir celiskidir ki bu, bir yandan ozel seylerinizi yazmak, yargilanmadan, diger yandan degerlendirilmek, izlenmek sevilmek istersiniz baskalari tarafindan. ve bu da yargilanmayi beraberinde getirir.
sahsen, evet yeniden acmis olabilirim, fakat hala sevmiyorum feysbuku, hala gerekli gormedikce paylasmiyorum ozelimi, vs. ama iste insan degil miyiz anasini satiim, takdir edilmek, farkedilmek istiyoruz.

ne yapmak lazim? 2 blog mu acmali farkli isimlerle? yoksa feysbuk gibi herkesin birbirini gozetledigi sayfalara mi eklemeli? hos, feysbukun komik tarafi, cogu insan birbirini gozetlemelerine ragmen kesinlikle karsi tarafa caktirmamaya calisiyor, dolayisiyla, 3-5 kisinin like lamasi, aslinda 30-50 kisinin bunlari gormus farketmis fakat tepki vermemis olmasina tekabul edebiliyor. burada da bir tutarsizlik var. kisaca herhangi birseyi feysbukta paylasmak, yine istenilen ilgiyi gorecegi anlamina gelmiyor. ancak soyle bir yazi yazmaliyim ki, 106 kez tiklanmis olsun, hos onu da sevgili kardesim ve annemin feysbukta paylasmasi sonucunda gordum, her ne kadar afise edildigim icin aninda tedavulden kaldirtmis olsam da..... 


evet, kucuklugumden beri kendimle celisirim. hep celisirim. hala da bu boyle.

Tenerife yolculugundan hemen once bunlari dusundum, yine baska bir konuya baslamak icin actigim blog sayfasini bambaska konuyla doldurdum.....

hayirlara vesile olsun..... 

Tuesday, November 6, 2012

Hello vize hello

Yeni öğretim yılına başladığınızı nasıl anlarsınız? Polis ofisine sabahın köründe gidip uzunca bir süre sıra bekliyorsanız, yeni vize işlemleri ile birlikte yeni bir öğretim yılı da b başlamış demektir. Tek bir fark vardır arada, artık gelir gelmez değil biraz daha geç başlarsınız işkencelere, dolayısıyla biraz daha kısa sürer.

Işte böyle bir sabaha yine Gracia'da hello dedim gözlerimden akan uyku, yorgun bir bünyeyle. DTR in verdiği bir ferahlık da yok değil üzerimde. Bir aydır kacmak istediğim DTR yani define the relationship, başarıyla tamamlandı.
Yalana gerek yok biraz daha farklı bir tepki bekliyordum, ama sonuç olarak hâlâ bekar, özgür bir kızım. Kesin ve sadık bir ilişkide değilim diyelim. Eleman da razı bu işe. Super.

Tenerife'nin Ingiliz, hollandalı turist gençleri, ben geliyorum, kollayin kendinizi.

:)

Saturday, October 27, 2012

IT happened

gun bugun.

aylardir cesaretimi bir turlu toplayamadigim, firsat yakalayamadigim veya yaratmadigim icin yapamadigim o ufak isi, bugun hallettim. oh be.

nedir o is? aylardan sonra yazmama sebep olan sey nedir yani?

biraz lisevari olacak ama, evet dostlar. yarim senedir deli divane oldugum barmen cocuktan numarasini istedim. verdi.

budur. bu kadar sacma ve basit birsey. ama ugruna duygusal blog yazisi yazdigin, gittiginde barda gormeyince uzuldugun, senle konusunca butun gunu mutlu gecirdigin, sirf gorebilmek isin bahaneler yaratip bira sevmemene ragmen calistigi yere gittigin, hatta calistigi gunlere denk gelmeye calistigin biri ile iletisimi ilerletince, insan ister istemez bulutlara bir ce-e diyor.

yeryuzune dondum.
evet, hakkinda bir bok bilmiyorum, nerden geldigi ve ne okudugu disinda. bu yuzden sistemimden atmam gerekmekteydi. hicbirsey bilmedigin sadece  gordugun ve selam verdigin bir insan butun sene boyunca sana gordugunde atesler bastiriyorsa, sisteminden atman gerek. bunu doga icin, kendin icin yapmalisin. yapmaliydim. yaptim.

elimde saglam verilerle hareket ettim.
oncelikle arada bir giderek yuzumu hatirlattim. memleketlisi olan arkadasimla giderek kendimi yine hatirlattim. konustum, selam verdim. sonra kendisi kendi kendisine zaten bana benle ilgili sorular sormaya basladi. sonrasinda da uc bes espiri ile, muhabbet etmeler ile samimiyeti ilerlettim.
en son hamle ise cesaretimi toplayip direk "senle bir kahve icelim muabbet edelim yahu" seklinde telefonunu almak oldu. ustelik whatsapp i oldugunu kendisi belirtti.

bu kadar az information ile ilerlemek deli isi. ama, bir baska arkadasim su an surekli gittigi barin barmeniyle ciddi ciddi cikmaya basladi. demem o ki, why not. o kadar utopik degil. alt tarafi bir cay kahve icmeye cagiricam. muhabbet sararsa ne ala.

ayrica, elimde muhtesem bir koz bulunmakta. cunku ben zaten aslinda biriyle beraberim. which means; eger laf arasinda bana sevgilisi oldugunu soyler, ima ederse, ben de sevinmis ve ilgilenmis gibi yapip "ne hos, ben de biriyle gorusuyorum, nereli seninki? ne kadar oldu?" muhabbeti yapabilirim.... hahaytt. desperate degilim, single hic degilim. amma ve lakin, do i have a huuuge crush on him? yes. would i totally accept to fool around with him? god YES.


so be it.







Saturday, September 29, 2012

alone with me

+ long time no see, humita!!
- well... yeah... i've been busy.... with stuff... yeah....


Edit:

today is the day I started to put on my jeans. meaning: autumn has just come, damnit.

today is the day my mom's paintings seemed to have a future in the market. meaning: there is hope for the biz.

today has been a good day.


Thursday, August 30, 2012

disko disko partizani - part 2

Bir gece..... yine Oren'deyiz... dedik bu gece hangi mekana aksak, nereye takilsak... dusun tasin, hadi dedik, diskoya gidelim, kopalim. madem ladies night'mis, nerde beles, oraya yerles. 

buranin 2 caddesi var, bi carsinin sokagi, bi de barlarin sokagi. 5 dakikada 3 kere turlanabilecek kadar kompakt mubarek. ayy bir de nargileciler, cay bahcelerinin oldugu sokak var, o biraz daha asagi dogru gidiyor, nasil da unuttum. oysaki zaman zaman, gerek nargile icerek, gerek cay esliginde iskambil kagadi oynayarak ailece, sikca tesrif ettigimiz yerler..... ailecek diyorum, cunku anasiz babasiz, hepberaber el ele tutusmadan disari cikamiyoruz. -amamak degil, cikmiyoruz. bildigin kendi irademizle, hur irademizi baltaliyoruz. 

iste, 1 ay gectikten sonra, ne hikmetse, bir boslugumuza denk gelmis olsa gerek, kendimizi anamizdan babamizdan ayri, Oren sokaklarinda barlarin onunu 5 kere turlarken buluverdik....

anam, meger keramet varmis basiboslukta... bol kesis aldik Oren civanlarindan, her barin onunde iceri girme masaya oturma teklifleri mi dersin, dondurma teklifleri mi dersin, meger bizim bahtsizligimiz, arkadassizligimiz, hatta en onemlisi flortsuzlugumuz, almanci aile modunda dolasmamizdanmis.... buyuk aydinlanma yasadik. 

iste o esnada karar verdik, Oren gecelerinin en sasaali, en aktif, en soyle boyle diskosuna gitmeye... saat 12. kapida bekleyen 5 deliguanli gorunumlu amcayi asarak iceri girdik. girer girmez, suratiniza deniz manzarasi ve mehtap, edremit korfezi carpip alabora ediyor bunyeyi ilk hamle olarak. los ortam. isiklar, lazerler firil firil, dj kendinden gecmis, zaten 19 yasinda olup sakalini kesince 15 gosteren ergenlerden. ama gel gor ki, masalar bombos. dans pisti desen aglamakli. duptisduptis dumciki dumciki muzikle dj eller havada yaparken, biz de, yani ben de, kosa kosa o guzel manzaranin demir korkuluklarina yapistim, hicbir garsonun bizi farketmeyip icecek ne alacagimizi sormamasini umarak.....

iste o manzara. via my dandik phone.

sahile bakan masalarda uc bes arkadas grubu vardi oturan. ama biz en cool lariydik, cunku oturmadik. ayakta mehtaba dalip garsonun bizi farketmemesini umduk, omuzlarimizi dumtis ritminde sallayarak. ama kacinilmaz an geldi catti tabii ki, bir garson kosa kosa, "ay siz ne zaman geldiniz, hic gormedim sizi" diyerek yanimiza geldi. kisa bir sureligine de olsa, amacimiza ulasmis olmanin verdigi gururla, yanimdaki bir bira istedi. kucugunden. ben de her zamankinden istedim; hic. cimriligimden degil, az evvel gecmis ramazana saygi ve sevgimden. 

nitekim, kucuk bira tuzluydu. got kadar biraya isvec stsndardinda para bayilindi. ben hic bayilmadim walla. butun gece de yemeden icmeden oturdum. hem beynimi zikecem, hem bs pistli diskoda oturacam, hem de icmeyi sevmedigim ickilere domalacam, yok yeaaa!! 

velhasil... zamanin nasil gectigini anlayamadik (yalan.) bir sure ayakta takilip cool olduktan sonra, nasilsa biraya bayildik diyerek ben kicimi bar taburesi yuksekligindeki sandalyeye koydum, ve tum gece kaldirmadim. yanimdaki ise sandalyeye nadiren koydugu kicini sallamayi hic kesmedi. cok enerjigim, nasil aticam bu enerjiyi icimden diyerek, bulundugumuz sure zarfinda yeni gelen gruplara ideal misafir ornegi teskil ederek, etrafi, az da olsa, canlandirdi. (kopirayt problemlerinden foto koyamiyorum)

aslinda bizim milletimiz oynaktir, kici basi o meshur kapi gicirtilarinda oynar hep. kizi da erkegi de. hatta erkegi bazen daha bir oynar, hic yerinde durmaz, kolbasti mi istersin, halay mi, en cok da ciftetelli ile cosar da cosar. ama sorsan, kiz kismisi iki gerdan kirdi mi kuyruk sallamis, asifte muamelesi gorur, dugun derneklerde.

konudan uzaklasmadan, bu yaziyi da cabuk cabuk bitirmek istiyorum. gunlerdir surundu zaar.

biz bulundugumuz surece, cesitli insan profillerine, yeni yeni dans stillerine, flortlere hatta kesismelere sahit olduk. ben sahsen omuz tingildetmek disinda dans etmemis olsam da, izlediklerimden pek sikilmadim. bazen yeri geldi, yeter duptis trash turkish pop diye serzenislerde bulundum, yalan demiim, amma ve lakin, guzide sahil kentimiz Oren'den cok tarz muhtesem bir dj performans ve muzik yelpazesi beklemek de biraz sacma olurdu. kaldi ki, bircok barcelona diskosunda da cok muhtesem muzikler esliginde eglenmiyor ecnebi ve yerli gencler. misal, bir serdar ortac calsalar, tum o genclik turkiye sahillerine akacak ama... iste, kadir kiymet bilmiyoruz hic...  :)

bir parantez acarak, gectigimiz sene tecrube ettigim bir barcelona anisini paylasayim: belki daha once yazmisimdir, tesadufen evimin yakinlarinda sabaha karsi gittigim bir isgal evindeki partide dj "guleyrim halina katula katula" isimli parcayi calarak beni benden almistir....

gece 12 de gidip 2 bucukta donduk eve. hatta ne hikmetse, daha erken ayrilmak isterken diskodan, orada calisan genc deliguanli gitmememiz icin bize icki ikraminda bulunmak istedi. muzikleri mi begenmediniz? soyleyelim djler ne isterseniz calsinlar. dedi. aman tanrim! bu cumleler hic kulagimiza bu denli guzel calinmamisti, cok uzun zamandir. 1- bir erkekten icki ikrami, 2-ne isterseniz calsinlar, seklinde memnun etme girisimi... insan gercekten bir hos oluyor, ilgi alaka gorunce :D  ne de olsa almanci aile kizlariyiz,

sonuc: dj istedigimiz hicbirseyi koymadi, genc deliguanli calisan bir bira bile getirmedi.

ders 1: turklerin yavsakligi bile yalanmis dostum,
ders 2: misafirperverlikmis, peeeh, hani nerde anasini satayim
ders 3: eline iki cd alan, kulagina kulaklik takan yeni yetme ergenlerin bile gotleri kalkiveriyor zirt diye, bir afra bir tafra...
ders 4: ayrica kivanc tatlitug'un yandan yemisi, hatta onden ve arkadan da yemisi goruntusu verip, azcik eli yuzu duzgun veletler de havalarindan gecilmiyor. hos, dans etmeye basladigin an bittin olm sen gozumuzde.
ders 5: danimarka''ya gidecegim. sarisin ve mavi gozlu erkeklere doyacagim omrumun bir kesiminde.

yazinin her bir kelimesinden yeni yazi konulari cikarabilirim:

turk erkeginin iki biseps iki triseps sekillendirdigi an kendini bir biscolata erkegi sanmasi (bkz hemen yanda)

bu fotodan yola cikarak, yemek yapan erkegin ne denli seksi olmasi gercegi,

dans pistinde bile erkeklerin kiz arkadaslarini rahat birakmamasi,

hatta erkeklerin dans edersen aslinda kizlardan daha kivrak ve oynak gorunebilmesi ile homofobik yapilarinin nasil da celismesi...

kiz kisminin bitmek bilmeyen hayat mucadelesi.

diskoya ailecek gidenler... ve de diskoya bir arkadasiyla gitmek, kisa sure sonra sevgilinin gelmesiyle third wheel yasam bicimine dahil olmak...

daha guzel ifade edilebilecek baska konular da cikar esasen ama, tum yaziyi bastan sona okumaya usendigimden, aklima gelenler sadece bunlar... bir de, OSS'de turkce de 1 yanlis cikaran bendenizin kurdugu icler acisi cumleleri.... nallahim.



yeter artik, bitsin bu cile, ay pardon, bu yazi..............



PS: hayir, bi de soz verdim, ingilizceye de ceviricem bu yazdiklarimi...... hay !"·$%&


SORRY, I MAY NOT TRANSLATE THESE RIGHT AWAY, i got really bored finishing this post :P

PS2: our last hours in Oren...... so sad...






Monday, August 27, 2012

Ören'de bir ay nasıl geçti - part 1



Ören'de çeşitli hayatlar yaşamak mümkün. Halk plajı kısmındaki insan profili ile site sahillerindeki insan profili bambaşka. Hoş, her iki kesimde de çok fazla benzerlik bulmak da mümkün, full kiyafet veya hasema ile guneslenmek, cocuk cigliklari ve sahillerin gozde (!) bekarlari (bu konuya deginecegim).

Halk plajları adı itibariyle çevre köy ve kasabalardan ve civar otel, pansiyon, apartlardan gelen tatilci emmilerle dolup taşarken, sitelerdeki plajlarda biraz daha, tabiri caizse "nezih" denebilecek, biraz daha hali vakti yerinde ankara memuru aileler var.
Yazarken sıkıldım.
1 ay nah bu manzarayla gecti anasini satayim.
biz ise almanci ailenin kizlari misali, analarinin dizi dibinden ayrilmayan, aksamlaru cay esliginde okey ve kagit oynayan edepli cici kizlar imaji cizdigimizden koskoca bir ayda tanıştığımız insan sayi ve tipi: apart otelin sahibi amca, yan barda her gece gitar çalıp şarkı söyleyen devletten atama bekleyen müzik öğretmeni abi, ayvalık tostcusu genc delikanlıyi geçemedi, ay bir de çarşıda gözlük aldığımız erzurumlu genç.

Iki genç kızın bütün yazı bir sahil beldesinde geçirip de uç beş çevre yapamaması çok acı verici bir durum. ama şaşırtıcı değil. Canlı müzik dinlemeye bile ananla babanla gider, gece yarısı olmadan esneyerek eve dönersen ne çevre yaparsın, ne de belalı platonik hayran.
plajları olduğu gibi ortamlari da ayri bir içler acısı.
Yabancı dil almanca. Çünkü gerçekten, ankara memurlarinin disinda, senelerce kazanıp biriktirdikleri parayla her yaz hem memleket hem de sicak deniz ozlemini gidermeye gelen almancı ailelerin çocuk ve torunlarının yazliklarinin bulunduğu yöreler buralar, altınoluk, akçay, ören vb. 

Gecen iki adet sarisin genc kiz gordum plajda, turistlik akiyordu üzerlerinden. Nitekim almanca konuşuyorlardı. Almancı ailenin genç oğul veya kızlarının okuldan arkadaşları olduklarına kanaat getirdim, aksi, yani buraya türk tanidiklarindan bağımsız dusmus olmalari mümkün değil. (zaytung sagolsun haber yapmisti yazin basinda)

Tuesday, August 21, 2012

mimarim yeter ki sen uzulme (hh part 2)

ok, since i have couple of readers, some foreigners (gosh, why dont i have a normal life with full of turkish fans all around me?? :P) i'll try to tell the story's other half. 

mmm lemme think... what happened next..?? 

so,  me, in the middle of nowhere, almost nowhere, standing on the high-fuckin-way, freaked the shit out of me, literally, trying to think that no one will rape me then kill me before reaching Turkey.... 

highway, but very few cars passing, very very fast, maybe going with 160-180 km/h, no one stopping, not even slowing down, however, thinking positive, in between horrible scenarios in my head, must have worked. in couple of minutes (seriously, i didnt wait so long at all) a HUUUGE truck written Acarlar (or Açarlar) started to ´honking, and slowing down... that was when i had a real paradox in my life: being happy to see a Turkish truck stopping, and being frustrated to see a Turkish truck stopping.  ahahaha 


case 1: happy to see someone from your country, solidarity, turkish people would understand the difficulties and they are helpful, they like students, and even hitchhikers cause they are very curoius to get to know what is going on, so.... good sign thats a turkish, i'll ve saved. 


case 2: frustrated to see someone from your country, because that country is turkey, because turkish truck drivers may not be the best people to trust with your life, especially if you're a lone traveler, sorry, a lone FEMALE traveler. explain the reasons, i will have to be classist, and arrogant, but i don't want to. however, give a brief idea, they can be very very rude and dangerous towards women. 

my case turned out to be the first one, luckily. predictable since i am safe and sound in my home country.

i was going to kesan, a small town,10 km to the border. surprisingly the driver was from that town. he offered me to take there. he was a good guy i must say, single with couple of years to retire. he said that he had a small boat, he is planning to sail when he retires, and travel the world. he even got the sailing (capitain's) licence... we talked about the countries he had been, the problems at the borders, transporting goods, driving all the time... then politics. he was turkish nationalist, meaning, hated kurdish people. blaming everything on them as if their fault it was all bad things happening in turkey. well, at least hated AKP as well, the current governing party. people from trakya, are a bit more leftist, they like drinking, and celebrating things, having fun, even Raki, the turkish drink is from there, i guess the reason is that they are close to greece and bulgaria where people have a lot of relations with those nations, and christians. it has its history too.. anyways... 

we finally reached the border, waited for couple of hours, unfortunately, due to the "iftar vakti" (the fasting break of ramadan) all the officers were eating... we had to wait... 

on the turkish side, the passport officer almost interrogated me. i felt like i was crossing the german border, of course to germany, or in the interview of american visa where they interrogate the history of your descendents......  he asked me when i got to thessaloniki, what time, and what i was doing in spain, why i was going back to turkey, how i got to alexandropolis, looking at the truck driver, who was really offended by those questions and the attitude of the policeman who, in the end, told me that i should never hitchhike like that, because truck drivers might not be helpful as he was, and that it was very dangerous. I said OK. i was trying to remain calm. 

from 6 oclock in the evening, to 10 , finally we were in turkey. i mean leaving the border behind, i clapped my hands out of joy. 

driver amca took me to the Kesan bus terminal, so that i could take another bus which would go to the small town where my family was: Edremit. 

that was pretty funny when he pulled the huuuge truck to the right side of the road, to drop me at the terminal... he did. he stayed with me until i bought my ticket to Edremit, then he shook my hand and left. 

he was really a good guy. he even bought me lipton ice tea green (with green tea, that doesnt exist in spain, i really miss that drink) when we had to wait at the greek border.... 

at 10.30 at night, my bus arrived.... another 5 hours on the roads to go.... with a lot of babies, teenagers, stupid discussions on the bus, stops at the sideroad restaurants, lights on/off every 2 hours.... 5 long hours with no good sleep....

in the end, i quote: 

"Barcelona (E) to Ören (TR) with numbers : 1 plane + 3 bus + 2 car + 1 truck = 25 hours : 1,5 + 2,5 + 2 = 6h of sleep, 1 pack of biscuits + 1 plate of chickpea, 2 bottles of water + 1 icetea. Here I am, in 1 piece !"



Friday, August 3, 2012

How did i hitchhike in the middle of nowhere (in greece) - hh part 1

One girl
One evening
No one helping her
In the middle of highway

Ok. I'm not the only girl who tried to hitchhike alone in europe. thats not a big news for humanity. Girls alone autostop the whole europe, til middle east then even in india blabla. BUT NOT ME.
its quite a news for me.

I am stubborn. I decided not to wait all night long to take the safe autobus to go turkey. No. I decided to reach the border with my own terms, possibilities and so, which means HH, basically.
No problem with reaching to alexandroupolis. I took the bus, for 4 hours. The stupid problem is that there is no bus going to turkey, before 3 o clock in the morning. So, what? Am I gonna wait 12 hours? Noo.

I met a young greek boy in the bus. Very young, 19 years old. When we got off, his friend and he tried to help me, by looking for the tourist information desk. on the street, I saw some young hippi-ish guys, some with rasta, some half naked (topless), they looked like they could like some adventure like hitchhiking to turkey, I decided to talk to them. Of course it has nothing to do with the fact that one of them was totally the love of my life, my future husband with blue eyes, long blond hair, shirtless, tattoo, omg, those shoulders, that chest... I stop. take me back there!

apparently they had no idea about hitchhiking. Disappointment. I wanted to ask more in order to be able to stare at him a bit more, I was wishing that they invited me up there house or to get some drinks.... But no. I am in greece, that would happen in spain... not in greece.

My head down on the road, took my luggage and left, probably looking like a turkish girl who escaped from home to be an artist or singer... Cause they asked me with eyes full of pity, how I got there...

In the end, I found some cartonbox to write huge TURKEY (KESAN) and started to wait for cars, the board on one hand, hitchhike finger on the other hand... No one came to pick me up towards turkey, except one car who told me thar I should go to the highway, cause the cars and trucks coming from thessaloniki are passing there to go to turkey. I said ok. im such a fearless stupid.

He took me to the highway, long road to walk back in case of some unfortunate experience, it was already like 6.30 afternoon. Sun was setting. Me, in the middle of nowhere, alone, a few cars passing full throttle. No houses around... Just land and lanscape...

Then I realized, that I was not really being wise going there, not waiting for the bus at 2 am.

Think positive, think positive. Board, finger, just wait, and hope for the best....

Git git bitmiy aq

O gün geldi çattı en sonunda, rüyalarıma giren yolculuk, karabasan gibi üstüme çöküyordu arada sirada. Ahanda işte başladık. Yine gecenin körü uyumadan yollara koyuldum. Kapitalist düzenin çatlarından biri olup bastiracam neyse parası alaçam kendime düzgün saatli direk uçak seferi anasını satayim. Her seferinde gece 3te çık 5 te çık...
yollarda uyu bazen hic uyuma... Sefillik vallahi.
Girona havaalanına kazayız belasız tüm yol boyu uyuyarak ulaştım neyse ki. Hatta o derece ki, saat kurdum neme lazım, bekleme salonunda da uyudum eğreti. Uçağa bindim bi 2 3 saatlik uçuşu da ağzım nah tabak gibi acık geçirdim. Yanımdaki civana baktım bazen uyanıp, o da salya akita akita uyuyor, dedim iyidir iyi...
Selanik e geldim. Onca işkence türkiye değil yunan toprağı içindi. Kimim kimsem olmadığından, bir an evvel baba ocagina koşayım dedim, hemen bir otobüs bileti aldım türkiye ye en yakın şehre. Zaten beleş terminal internetinden yararlanarak anamla irtibatı kurdum, meğer babam da, tez binsin gelsin diye buyurmuş. Allah allah alllah naraları atarak koştum otobüse...
Alexandropoliye türk adıyla karaagac olsa gerek, türk nüfusuna, bir iki döner kebap veya zücaciyeci dukanina sahiptir umuduyla gidiyorum... Ne tanıdık var, ne fikir... Kader kısmet, otobüs kamyon minibüs cip bip birşeyler bulup vatana giriş yapacam başka çare yok....

Wednesday, August 1, 2012

not

kendime not: durmak yok, blog a devam.
yani, nefret ettigim, igrendigim, her firsatta buralardan geri donmemesini istedigim beddualar yolladigim politikimsi asalak yapiya gonderme yapmak da aslinda midemi hoplatmiyor degil. ama nedense, garip bir ironi, biraz sarkazm, biraz elestiri, biraz da sitem iceriyor diye umit ederek kullaniyorum. 


evet, yazmaya devam etmek lazim, ama baska bloglari okudukca, ne kadar guzel onemli konular nasil ifade edilmis gordukce, boyle bir icim buzusuyor, canim sikiliyor, sevkim kaciyor ne yalan soyleyeyim. kendim feminizm ogrencisi bhobho diye gecinirken, tabi hayatin sillesini, felegin cemberini tatmis insanlarin yaptigi cozumlemeleri, cikarimlari, tespitleri gordukce 1000 sayfalik kitaplarima tukuruyorum yemin ediyorum. puu size diyorum, bi de felsefik ispanyolca olacaksiniz. sonra da kafama vuruyorum, tuu sana bi de felsefe mi okuduydun sen kor olasica diyorum. 


sonra da aliyorum havlumu, sahile gidiyorum. arada sipastik maymun suratli eski sevgilimden cevap gelmis mi diye telefonumu kontrol ederken, aklima ne felsefe, ne feminizm gelior, ah b ir dakka, dogru la su extremist erkek dusmani feministler sikca geliyor, bu erkeklerin hepsini hadim etceksin, topundan kurtulcaksin diyorum icimden, mesajdan yoksun zavalli sarji bitip duran telefonuma bakarak......


ne demis unlu dusunur, "beyin bedava" 

Monday, July 23, 2012

Free hug

Sevgili günlük, uzun zamandır yazamadim, oysaki neler oldu da bitti hayatımda... Hoş, başlama ve bitme hızları ışık hızına yetişti neredeyse, belki bu yüzden de acıtma üzme ve bir takım beraberinde gelen duygu selleri de aynı oranda gelişip yok oldular...

Şu sıralar doğal sevgi şefkat ihtiyacımı sağlayamama derdine düştüm, which is hugging. sarılmam, birilerini sarıp sarmalamam lazım acil. Acil diyorum, çünkü gözlerimi kapattığımda kendimi bir yatakta, yüzü olmayan bir erkek evladına ahtopotvari bir şekilde kol ve bacaklarim üzerini iyice kaplamak suretiyle sarılarak yattığımı görüyorum. Hatta nedendir bilinmez, bu evladın üstü, göğsü bağrı çıplaktır. Tabi, et ete değecek, ebedî ve ezelî türk argümanı, benimki daha bir masum.

Velhasıl kelam, sokakta kapı aralığında, plajda, parkta, bilardo masası üzerinde gibi fantezilerim artık "sarılalım sıkı sıkı" ya inmiş, tam bir türk kızlığı hissiyatları icerisindeyim, hayırlara vesile ola... Ve tez elden sıcak bir vücut buluna...

Monday, July 9, 2012

yok ya

ben biraz salakim. 
yuzme bilmeden kendimi derin sulara atarim.
tanimadan bilmeden etmeden yilana sariliveririm. 
risky biznis benden sorulmali. 
arabayi da bazen hoyrat kullanirim, dikkat ederek ama, biraz kaba. kil payi kazalardan kurtulmusumdur (nazar degmeye yarebbiiiiim) 

her sacma sapan durumda dersimi aldigimdan eminimdir, bi daha hayatta olmaz derim.
ama sonra biri saglam bir yamuk yaptiginda bile hep boyle ikinci, hatta ucuncu bir sans veririm. 

salak miyim, evet salakim. 

gel sen aylarca konusma, ulasma, bir mesaj bir mail atma. sonra gerizekali feysbuk cikinca ekle. 
sonra gene de konusma, iletisime gecme, oyle sus gibi kalsin, feysbuk firendi olalim sanki onca zamani hic birlikte gecirmemisiz, sevmemis sevismemisiz hatta hiiiiic kavga etmemisiz gibi... buna ragmen bi elini atip da selam verme. gunun birince de ben "yeter laaan silecem seni dallama" diye kendimi gaza getirip sana "nabiyon lan zibik" diyeyim ve sen beni akabinde ayagina, yemek yeme ayagina eve cagir. YOK YEAAEA! 

walla, dunya sana guzel be kardesim. ye haltlari, aylarca sesin soluun cikmasin, bir anda, "gel sana cok guzel yemek yapicam". ben de salakligima doymamayim. neyse ki kabul etmedim.

aman beya, ne olacaksa olsun AQ. 
zaten get over edememisim aylardir, her asna fisnemi kiyasliyorum falan, arada dusunup bir icim buruluyor derken yeter! kopsun bu dananin kuyrugu.

ama, arkadasimin dedigi gibi de icimden geldigi gibi davranicam, oyun oynamaya luzum yok hic. 
bakalim, zaten gidiyorum kisa sure sonra, ve zaten replacementlar mevcut... 

en kotu ne olabilir ki? 

:S







Friday, July 6, 2012

I hate it

sevmiyorum. su hayatta sevmedigim cok sey var. arkadasimla konusurken surekli "i hate.." diye baslayan cumleler kurdugumu farketmis, "you hate everything"  gibi birsey dedi. "haklisin" dedim, ne diyim kiz dogru diyo, demek ki son zamanlarda abartmisim birazcik, pessimist nemrut bitchy yuzum ortaya cikivermis. 


birkac gundur cidden canim sikkin, uykusuz, yorgun geziyorum. ozellikle son iki gun cehennem gibi gecti, dogru durust uyuyamadim, ya da erken kalkmak zorunda kaldim, yaptigim planlar yalan oldu ya da bekledigim gibi gitmedi. reglim gecikti. evet herseyin sebebini PMS e baglamak isterdim ama maalesef tek suclu o degil. 


ay basinda en yakin arkadasim bize tasindi. uzun zamandir bu ani bekliyordum. pek zaman geciremiyoruz, artik daha cok gorusuruz diye dusunurken ben, hatun eve adeta 2 kisi tasindi :((((( 
evet, geldigi gunden beridir dogru duzgun yuzunu gorup konusamadim, cunku yapisik ikizi yeni manitamsi arkadasi bir yalniz birakmadi hatunu sagolsun. 


komik olan durum su ki, aylardir cocugun evinde yasamaktaydi zaten, aralarinda birseylerin kivilcimlanmasi bize tasinirken olacagi tuttu yahu. 


evet. su hayatta en sevmedigim bir baska sey ise "third wheel" olmaktir arkadasim. Oyle her ciftle ucuncu tekerlek olunmaz. bazi ciftler vardir ki, sekil 1a da bizzat deneyimledigim gibi, boyle iki kisi bir butun halinde yasarlar. pek guzel, hic gozum yok, allah muhabbetlerini arttirsin tabii ki herkesin. darisi basimiza falan, da, insan sosyal ortamda bir zahmen ayrilsin ama. 


arghhhhh saka gibi, iki kisinin arasindaki garip dinamigi gozlemliyorum. cocuk ellerini gozlerini nerdeyse butun vucudunu kizin uzerinden alamiyor, nereye gitse kuyruk gibi, surekli opmeye calisiyor, elliyor (derken, edepsizce degil, boyle romantigimsice) sonra ne bileyim, tek muhabbet aralarindaki muhabbet. cok hos, aman bozulmasin mutlularsa falan... ama o zaman disari baskalariyla cikmayin kardesim! gerci arkadasima lafim yok, cunku cocugun davranislarina oranla kizinkiler gayet normal, hatta komik bir sekilde cocuktan uzak durmaya calisiyor. itiyor biraz, boyle garip iste. cocuk ise yapis yapis inanilmaz. diger ev arkimla konusurken farkettik, ikimiz de cocugun hareketlerinin cok egreti durdugu kanaatndeyiz. 


lafim cifte degil, bu ve benzeri ciftlerin sosyal ortamlarda bulunmamasi gerektigine, hatta mumkun olsa da boyle mincik mincik insanlar sosyal alanlardan yasaklanilsa, sadece kendi evlerinde odalarinda takilsalar, mutfakta banyoda salonda yemek yerken tv izlerken baskalariyla konusurken surekli birbirlerini ellemeseler opmeseler.... karsilarindaki insani "allaam nereye baksam ben simdi, yere bakayim, duvara dogru doneyim olmadi. dur cep telefonuma mesaj gelmis mi. saat kac ya?" gibi ic seslere gark etmeseler... 


gecenin sabahakarsisinda bir saatte bunlari yaziyorsam cok icime oturmus artik demek ki. tabii ki regl olamayisimin da bir etkisi olacak bu duygusal ve hormonal dalgalanmalarimda ama, arkadasim ayip yaw, saygisizlik yaw, ortamda baskasi var, invizibil degiliz ki aq.


ben kaldim barselona nin bir kismi yeni yetme alkollu, diger kismi yasli ve abaza erkekleriyle, gerek baska ciftler, gerekse pistte sacma sapan dans eden azmis genc kizlarla dolu bir diskosunda tek basima, sallanirken, yanimda cocugun surekli elledigi arkadasimla, oyle sap sap........


I hate it.




Friday, June 22, 2012

My savior

Sevgili teknoloji, yok yok, sevgili cep telefonum. Sen olmasaydın ben buralarda uc gün ne yapardım hiç bilmiyorum. You made my days here. I owe you all my joy and happiness.

You connected me to the world, to my friends, family, to whom I love the most, with you I could take photos, shitty, but it's something. I even tried to watch tv. It didn't work. But it's not you, it's the bad internet connection.

Whenever I was sad or bored, you saved me and my state of mind, thank you so much. Otherwise probably I would go crazy.

The only bad part of you is that your battery is so lousy, incredible that sometimes you don't even last 1day... Don't know if we can work it out somehow.

Over all, I really owe you a big one my baby mobile...
Love ya.

Thursday, June 21, 2012

Cadaques izlenimleri


Costa Brava'nin cok begenilen tatil beldelerinden biri bu Cadaques köyü. Öyle bir köy. olaylarından biri, Salvador Dali'nin burada yaşamış olması. En azından evi var, ana meydanda kocaman heykeli var, gözlerini açmış bıyıkları dik dik falan.

Civarda tek tük başka köyler de var sanırım, çok da ilgimi çektiğini söyleyemem.. Neyse. Ana köy merkezi şeker aslında, evler beyaz beyaz, dar sokaklar, çiçekler mor salkım söğütler, bazı evlerin cam pencereleri maviye boyanmış, kısaca bana bizim memleketin yazlık köylerini anımsattı, Bodrum falan. Kilisesi var tepede, arada çanlar çalıyor...
Göt kadar plajları var ki plaj da denemez pek.değişik koy falan görmek için araç lazım, yollar biraz uzunca... Ben kendi kıyı sahillerimizi özledim ya, nerde cunda, mordoğan, ya da bir altınkum, ılıca... Fethiye, demre falan...
Neyse. Itin götündeki evimizden elle tutulur bir plajda yürümek dağ bayır a aşarak bi 15dk alıyor. Bu süre zarfında edindiğim amele yanıkları ise bir bonus adeta... güneş kremine rağmen.

Plaj diye geldigim yer de bir 100 metrekare alan. Taşlı çakıllı, denize yürümek bir çin işkencesi. Deniz o kadar sığ ki, bir yerden sonra sıkıcı bir hal alıyor. Latin arkadaşların deniz sıcaklığı standartına göre şu çok soğuk, adamların kış mevsimi yok tabi, deniz hep ılık, akdeniz onlara ölüm soğuğu geldi.hiç datça ya gitmemisler ki çivi soğuğu nasıl bir duygu, ayak sokamamak nedir, bilmezler. Kısaca deniz haziran ayına göre gayet iyi.

Plajlar nerdeyse safi topless. Kızlar vallahi bikini üstü tanımıyor. Burası böyle, barselona da da böylelermiş, hatta çeşit çeşit meme tipi görmek mümkünmüş. Ben henüz tecrübe etmedim. yaşlı genç, çoğu kadın gayet rahat, erkekler hatta erkek arkadaşlar daha da rahat.
Ben de işte güneş kremi eksikliğinden bir ağaç gölgesine yattım, çevreme bakınıyorum, kızlar bir küsur saat uzaklıktaki ebesinin nikahına yürüdüler, başkasının da sevgilisi geldi, takılıyo, ben de burda tek başıma blog yazıyorum...





Monday, June 18, 2012

oops I did it !

I am not a nerd. or an IT geek... but since I reconnected on FB (yes i did it), I've been disconnecting, deleting, erasing, blocking any kind of information about me from all over the page, like a paranoid nerds (that I know many) :D 


I'm loving it. 


so far I finally found how to close the tagged photos!! 


I have nothing, almost nothing in my profile, besides some photos I took...




hahahahahaahaha

Thursday, June 14, 2012

this is not a poem

hey you, barman!


I like you. 
I mean, I find you very cute. 
like a puppy cute.
maybe you are a bit short. 
and a bit skinny.
definitely not the type I usually fantasize about.
even with your little glasses
I am attracted to you.
somehow.


I look into your eyes. 
directly.
I try to catch your eyes as well.
and talk to you, in my very own way.
and make you talk to me too. 
in fact, you do. 
sometimes you even smile. 
well, I must confess that I like making you smile. 
a lot.
then I smile a lot too.
I can't help it.


when I pay you, everything ends.
then I hope that you to make the move to talk to me again.
I wait.
but you don't.
maybe because usually you're busy. 
could be.
or maybe not. 
maybe it's just you don't like me. 
or maybe you are just shy, just like me.
I don't know.
how will I know?! 


maybe I like you because you don't make any move.
maybe if you make some stupid one, it will be all over.
maybe I won't like you anymore.
maybe I won't want you to talk to me.
or look at me. 
maybe I won't even want to go to that bar again.
maybe.
or maybe not.


how will I know?
how can I know?






I'll ask you out.









Wednesday, June 13, 2012

Insomnia aq

Saat 5.30 ve ben ayaktayım. Bir gram uyku uyuyamıyorum lanet.

Her dalma girişimimde evde dışarda gerçekten veya gaipten gelen her sesle irkilerek uyanıyorum. Korkunç bir şey.

Geçtiğimiz günlerde ev arkadaşım camda bir adam gördüğünden beridir geceleri bir başka diken üstündeyiz yemin ediyorum. Camda derken, yan apartmanın çatısında demek istiyorum. Biz 6.kattayız ve zaten bir kere çatıdan gelen birileri tarafından soyulduk. Kısacası, gece 3.30 da bir ses ve akabinde yan çatıda bir adam vuku bulunca insanın götü atıyor.

Ben normalde gayet mışıl mışıl uyurum da bu gece ne oldu bilemedim. Allah baba kimseyi insomnia ile terbiye etmesin mazallah. Uyuyamadigin gibi bir de üstüne her kipirtida kıllanınca, böyle rezalet bir gece geçiriyor işte insan....

Neler oluyor yahu?!
pis uyku, come back :(

parla.cat



EVEEEEET! 


As I promised to myself, from now on, well, from couple of hours ago, I am trabajo-free, totally free, dedicating myself to my -with my friend's exact words: noble goals


I have already changed the language of my blogger into català and activated my account on PARLA.CAT
I really wanna learn català although it is incredibly difficult for me (sad sad face). Hear me out, my dear catalan friends! Be proud! 


what was more on the list? dont remember, damn ! 


oh, I've been applying to jobs, any jobs, since the last month... nothing yet... you never know... 


what else? losing weight.......... haven't eaten much today, though it was not because of diet, but because of the homeworks and job applications on what i was completely focused.... 


more, more!!!! 


finally, I was thinking of re-activating my facebook account... after i could literally finish my homeworks... I did it, but I am still thinking about it, can't be sure, can't dare, i'm scared and also have the feeling of shame as if i am sneaking around behind people's back or commiting an adultry :P 


what would happen if i re-activate it? would i get drawn into it? or everything would be just like it is now... ARGH FUCK!!  .......... speaking of which..... lately I have a lot of urges to do it..... ARGHHH! 


anybody help me?! 


>x(







Tuesday, June 12, 2012

Bfs

While waiting for the professor who gave me an appointment and late for half an hour, it got me thinking....




My first boyfriend was practically an arrogant jerk. He cheated on me.
My second boyfriend was a psycho and sociopath. He threatened me to spread a gossip that I was lesbian because I didn't sleep with him.
My third boyfriend was schizophrenic. He lied to me about his whole life, and to his friends about me.
My fourth boyfriend was insane. He left me for a bitchy girl he was obsessed for 7 years.
My fifth boyfriend was a great kisser. And probably gay, never slept together.
My sixth boyfriend was a cutie. But chemically we didn't fit together.
My seventh boyfriend was a douchebag. He wanted to have a more "liberal" relationship by telling me that he was going to spend the whole weekend with another girl.
My eighth boyfriend was a total latino lover. But he didn't even bother to come to visit me in my country.
My nineth boyfriend never actually became my boyfriend. I fell for him, a big time...
My tenth boyfriend seemed perfect at first. Then he chose Barcelona's political fights over me.


Well.........


With this beautiful profile of love history, I am not so sure if i should still have some faith in the fact that there is a perfect guy or relationship waiting for me, especially in this globalized world where everything is based on marketing and consuming including sex, and love and affection has no meaning at all... 


Should I go with the consumers' flow or wait for my prince charming? 





Monday, June 11, 2012

venga ya

casi 1 puto año llevo y todavía no tengo nada en mente. bueno ni he pensado muy profundamente en el tema..


pues es el momento:
- termina el último trabajo del master
- busca y encuentra (ojalá) un trabajo para el verano
- aprende catalán
- piensa, reflexiona, contempla, lo que sea, sobre el tema de la maldita tesina


ya, y adelgaza. 


:)

Thursday, June 7, 2012

patlican

yes, i've changed my blog's design again. that would be my, like, 50th change... probably.
what can i say? i get bored very easilly. 


it all started when i left home to go to a job interview. which turned out to be a mass job application actually. anyway, thats not the subject. 


everything started when i was walking on the calle elizavet... decided to write a post about it. then after a while, i came home from a balkan music party (was not really a party, but anyway) then instead of writing, i started to redesign and reorganize my blog. 


and just now i realize that i write very dull in english... maybe that's the subject which is dull, or the hour, or the sleep i have.. 


or it's just me...






yet, i had so many things to write in mind.................

Thursday, May 31, 2012

Çile Bülbülü


Ben anlamiyorum arkadas.

Isin biyolojik kismini ele aldigimizda, hermafroditizmi saymazsak, 2 secenek var: dogdudunda ya kukun olacak ya pipin.

Bu 2 secenek de yani dogmadan bize verilmiyo ki aq. Tamamen sans eseri. Ustun guc var dersen, hadi ona bagli olsun. Ama kesinlikle insanogluyla alakasi yok.

Kisacasi ya bir "baby girl" olacan, ya da "baby boy".

21. yuzyildayiz, Isa dogali 2000 yil olmus. Bana ne Isa'dan, oncesindeki binlerce yili da kat hesaba...
Hala su kadin-erkek olayini asamadik. Asamiyoruz. Asamayacak miyiz lan?!

Birkac gundur okuyorum ben de kose yazilarini, haberleri, bloglari. Zaten neredeyse 1 senedir okuya okuya feminizmin gobegindeyim, turlu teori, tarihsel olay, ekonomisi kulturu vs ile, ama su birkac gundur okuduklarimdan sonra kudurdugum sinirlendigim kadar sinirlenmemistim.

Sirf bir adet kukuyla doguyorlar, dolayisiyla dogurabiliyorlar diye de kadinlara bu derece binyillardir zulmedilebilinir mi? Nedir yani, niye?' Gecin artik su ikinci sinif vatandas zirvalarini. Bi birakin artik. Bugune kadar neler neler kanitladi tum dunyaya kadin kismisi, neler neler basardi.

Kedi gibi 9 canli oldu, basina neler geldi de yilmadi, kullerinden yeniden dogdu. Neleri sineye cekti, nelere katlandi. Neler gordu gecirdi.

Bir erkek isten cikarilinca kendini vururken;
"sirtindan sopa, karnindan sipa" eksik edilmeyen kadin dayak yiyor, bir suru cocuk cikariyor ayni vucuttan, kucuk yasta tecavuze, tacize ugruyor da gikini cikaramiyor, travmasiyla omru boyunca ugrasiyor, evinde cocuklarina kosuyor, kocasinin gotunu topluyor, her gun sokakta laf yiyor, ne namusu kaliyor ne iffeti 5 paralik olan. Carsida pazarda, iste gucte, yerde gokte ayrimciliga ugruyor, haksizlik ediliyor. Evlilik adi altinda kendi oz anasi babasi tarafindan elin adamlarina, en cok para verene satiliyor. Ustune "elinin hamuruyla..." ile baslayan "kadin dedigin..." le biten nutuklara maruz kaliyor. "kiz basina" hic birsey yapamazken, aslinda nelerin altindan kalkiyor bu kadin, da cektigi cilelerden sonra bile hala yikilmiyor, ayakta kalabiliyor dimdik.

Yine de bir allahin kuluna yaranamiyor. Bir erkege(!) kabul ettiremiyor varligini.

Tum toplum birlik oluyor ezmek icin kadini. Ustelik devlet "ana" denen kurum, ne analik yapiyor, ne babalik, kendi vatandasina, bireyine sahip cikmiyor. Niye ciksin tabii ki, birey mi ki kadin da devlet ana(!) koruyacak kollayacak?

Ne yapiyor devlet, bu pek muhterem hukumet?

Tecavuzu neredeyse yasallastiriyor, irzina gectigi kizla evleneni affediyor, olmazsa tecavuzculeri sokaga saliyor.

Siginma evlerinin adreslerini halka acik hale getiriyor ki, irz dusmani kocalar, olduresiye dovdukleri karilarini sip diye bulabilsin, sacindan suruyerek evine yuvasina(!) getirebilsin.

Propogandalar yapiyor sagda solda, "en az 3 cocuk" diyerek, sanki cocuklara kendi bakacak, tum sartlari saglayabilecek, kendini bir Norvec, Isvec saniyor devlet.

Kadinin kendi uzerindeki bir tanecik hakki da simdi elinden almaya kalkiyor bu devlet. Cinsel egitim vermedigi, korunma yontemlerini yayginlastirmadigi yetmiyormus gibi, kazara olan veya istenmeyen her turlu gebeligi sonlandirma hakkini da geri istiyor piskin piskin.
Diyor ki, "Kurtaja karsiyim". Sonra bati memleketlerini ornek gosteriyor, cunku kendi sistemi ayni onlarinki gibi bir "welfare" devlet, cunku her aileye her cocuk sayisinca en az 18 yil ek gelir sagglayabilecek, her cocuga bedava egitim ve saglik hizmeti sunacak, buyudugunde de cesitli calisma firsatlari kapida bekliyor olacak, cunku devlet herksten adil miktarlarda, layigiyla vergi toplayabiliyor ki kendinde ailelere 3-5 cocuk yapmasini soyleme hakkini da gorebiliyor, yapmak istemediklerinde ise buna karsi cikmada, kurtaji yasaklayip, veya cok daha teklikeli hale getirip, kadinlara zorla cocuk sahibi olma konusunda dayatmakta hic bir problem gormuyor. Neymis, adeta bir 17. yuzyil mottosu, kurtaj cinayetmis.

Sadece tek bir hukumet, devlet meselesi degil bu. Kadina karsi genel bir tutum. Genel bir dusmanlik. Bir bagnazlik, herseyi gectim, emege saygisizlik. Hos, hangi sektorde emegin gercek karsiligi verilmistir ki bugune kadar?

Ne olursa olsun, su kadar bin yildir tarihte kadinlardan daha uzun suredir aci ceken, asagilanan, siddet goren, takdir edilmeyen, surekli itilip kakilan, ikinci degil, besinci sinif vatandas muamelesi yapilan baska hic bir irk veya sinif yoktur.

1 senedir feminizm okuyorum, hala soruyorum; nedir bu kadinin cektigi cile, ne yapti da kazandi bu ezeli ve ebedi dusmanligi?



Wednesday, May 30, 2012

2000

aslinda bende cok pis muhendis kafasi var. bunu okuyanlar kis kis gulecektir. "ulen felsefe bitirdin, ustune feminizm falan okuyosun, yuh" dicekler. dogru. evet bunlari yaptim yapiyorum. ama bu kafamin moendis usulu calisamayacagi anlamina gelmiyor. isteyen anama, olmadi okuldaki hocalarima sorabilir. ya da ugrasmaya gerek yok, ben zaten "ama bu cok sacma, cok gereksiz, dolayisiyla anlamsiz, niye boyle seyler isliyoruz lan sinifta" falan diye etrafta da dolasiyorum. 

tabii ki de felsefe okumanin getirdigi belli bir degerlendirme sorusturma muhalefet becerisi var, ama bu yine de "p then q" nun beni daha iyi tanimlayamayacagi veya yansitamayacagi anlamina gelmez. herneyse. zaten muhtemelen bendeki muhendislik dehasini gormus birileri yoktur cevremde. haha. 

matematigi fizik kimyayi falan sevmem hic, sirf bu yuzden TM okudum. geometrim iyiydi bak. velhasil, bugun burada olusumu TMye ve OSYM de sansima dusene borcluyum. pisman miyim? asla. iyiyim ben.

baktim bayadir yazmamisim, zaten yazsam da kim okuyor kim okumuyor anlamiyorum, IP ler falan cikiyor, en fazla hangi sehirden girilmis onu goruyorum, tahminle tatmin ediyorum kendimi. zaten asil deginmek istedigim konu da oydu. 


yani, ne yaparsak yapalim, nerede olursak olalim, boyle bir ilgi arsizligi, sevgi hirsizligi, tum dikkati uzerimizde isteme simarikligi vs, artik soyleyecek kelime bulamiyorum. kisaca her yedigimiz halti birileri gorsun de duysun da takdir edileyim amaciyla yapiyoruz aq (buraya aq guzel gitti allasen). kucukken o kadar mi sevgisiz yetistik de, sosyal medyanin kulu kopegi olduk bu kadar, amma potansiyel varmis bizde yaw, anlamadim gitti. ne felsefe, me muhendislik mezunu, ne iktisatci ne avukat, hepimiz ayniyiz. ayni bokun soyuyuz ya da soyun boku. ayni kapiya cikar. feysbuk illetiyle basladi, bir suru baska siteyle devam etti bu sapiklik. 

tweet atiyorum diyerekten otu boku cumle aleme yazip herkesi herseyden haberdar etme zihniyeti neden nicin? psikologlar, sosyologlar hatta psikiatrlar lutfen bir el atsin su ise. toplu toplumsal terapilere gidelim. bu "center of attention" olma istegi tutku ve potansiyelini baska yerlere kanalize edelim. ekonomimizi kurtaralim, ya da daha iyisi tum milleti su tayyipten kurtaralim. vatana millete hayirli olurdu en azindan. nedir bu kardesim. 

hani lanet olsun, konu da oyle bir konu ki, her allahin gunu binbir baska adamla tartisiyorum, ne yaraticilik kaldi, ne memleket meselesi. 2 fix konu: erkekler ve facebook. erkekleri yerden yere vurup masaya yatirdiktan (eh, siddete karsiyiz ama bazi hallerde kabul edilebilir he he he) sonra sar basa "eee why don't you have facebook?"

arada cok canim sikilinca acip bakiyorum su tweeter miydi boyle kardesimin arkadaslarina falan. daldan dala bazen. goruyorum, atilan tivitler 1 hour ago, 2 hours ago, 3 hours ago...... 19 hours ago.... inanilmaz. hatun saat basi, hatta 1 saatte 2-3 tivit atmis. gercekten inanilmaz. yani canin sikildiginda ne yaparsin? acar tv ye bakarsin, arkadasini ararsin, sokaga cikarsin. eline bir kitap alirsin ya da bir dergi sayfasini karistirirsin. olmadi wikipedia ya bak bisiler oku her ne kadar kolpalasa da millet orda, (wiki is not a reliable source, we know that!) olsun. yani tutup onun bunun feysbukuna fotolarina bakmamalisin, kim ne demis ne yapmis, dedikodu kazani, takip edip 3 dakkada bir tivit mivit atip can sikintini dunya aleme bildirip bir de feysbuk uzerinden insanlarin sana bisiler demesini beklememelisin. normal degil bu. bu kadar yalniz, bu kadar ilgi sevgiye muhtac misin? miyiz? yazik degil mi harcanan vakte, bosu bosuna uzulmelere, kendi kendini kotu hissetmelere baskalarinin yuzunden falan... vallahi yazik.

ha ben cok mu entel dantel takiliyorum su hayatta? yöö. canim sikildiginda acip film izliom en azindan. ya da dizi mizi bakiorum. bana cok mu sey katiyor? yöö. ama en azindan onun bunun sacma sapan fotolarina duvarlarina iliskilerine bakmiyorum. "ay canim da pek sikildi, burdan hebele hubelenin oglu kizina selam yolluyorum, sizsiz olmuyorr" ya da "ah su anda ne kadar huzurluyum, camimdan Montjuic manzarasi, su sicak gunde apisaramdan pufur pufur esen ruzgar, bir de manitam olsa yanimda doymayin keyfime" falan gibi abidik gubidik seylerle milleti kiskanclik krizine falan sokmuyorum (ola ki imrenen cikti). 

evet, bu "center of attention" furyasina karsiyim. her gece partiye gidiyormus imaji vererek her buldugu oglan cocuguna sarilarak poz veren, cok acayip sekillere giren, ya da sanki surekli dergi kapagi cekimlerine mankenlik yapiyormus gibi profil fotograflariyla "seyircilerinin" karsisina cikan insanlara illet oluyorum. bir de bu fotolarin altina "canim muhtesemsin" "oha tas gibisinnnn bayiliyorum sanaaa" "ne kadar guzel bir fotograf allah sahibine bagislasin" falan gibi gereksiz yorum yapan, ve de bir de bunlari abartanlara da ayri bi sinirleniyorum. yani, aslinda, al birini vur otekine, ne diyelim.

gelelim konu basliginin anlam ve onemine. 

evet, tum sosyal medyayi yerin dibine gomerim, abartili ve asiri kullananlarin da azina sicarim. ama gel gor ki, her gun blogumu acarim, statlerimi kontrol ederim, bugun kim girmis yeni biri beni okumus mu, follower sayimda bir degisiklik olmus mu diye.

hatta tiklanma sayimi da gorunce, viç iz 2000 olmus bay di vey, (yarisi bana ait bile olsa, 1000 gayet iyi bir rakam) cocuklar gibi sevinirim. 

en nihayetinde hepimiz ayni bokun soyu, ayni soyun bokuyuz, oyle degil mi? :)








Sunday, May 20, 2012

dipsiz kuyu

ooof of. (english version below)

kokular guclu hatirlaticilardir derler, hani bir koku duydugunzda anilariniz hemen canlanirmis, keskinmis yani. oysa bence muzik/sarkilar, gecmisle, dinlendigi donem, anilar ve insanlarla o kadar baglantili ki, bir anda feleginizi sasirtir. 

gerci hatirlamanin sonu yoktur, en ufak abudik gubidik seyler bile cat diye hic istemediginiz zamanda istemediginiz birini hatirlatir, sizi o ana goturuverir. sonra ne mod kalir ne nese ne heyecan, ananizi beller o saniyede. 

meger ne "atlattim ben" diye dusundugunuz kisiler, ne de "tamam ya gecti gitti yok artik" dediginiz duygular yok olmus hayatinizdan. 

bir bakmissiniz, memleket meseleleri konusurken, insanlar yaninizda bayram naralari atarken, komunizmmis fasizmmis, revolusyon neymis tartisirken onu dusunur olmussunuz... kimse gormez uzerinizden gecen huzun bulutunu, sizi sizden iyi tanidigini sanan kisiler bile farkedemez o anda neler olup bittigini, siz yuzlerce kisinin arasinda oyle kalakalirsiniz boslukta, bosa boslara dalip giderek. belki ister istemez ironik bir gulumseme olusur yuzunuzde, gecirilmis zamanlarin, yapilamayan yapilamayacak beyin firtinalarinin, muhabbetlerin anisina......

bir bakmissiniz icten ice sorar olmussunuz kendinize, evrene, artik su enerjileri kim duzenliyorsa secret midir, kahpe felek midir, ne haltsa, benzeri birsey bir daha basiniza gelecek mi diye, merak biraz da isyan, ortaya karisik duygular gelmis coreklenmis bogrunuzun ortasina.

bir kez daha bakmissiniz ki, bu sefer dusunur olmussunuz, acaba naapiodur, o da boyle arada bir o zamanlari yad ediyor mudur, buruk buruk oluyor mudur ici, hafif bir ozlem, hafif bir pismanlik, hafif bir degisim ruzgarlari esiyor mudur o tarafa dogru, merak ediyor mudur sizi gibisinden.... 

son bir kez baktiginizda o son gunu gorursunuz, son zamanlari, son dakikalari, o son oldugunu bile bilmediginiz anlari... veda etmeden, etmeye kiyamadiginizdan mi yoksa aslinda gayet guzel kiydiginizdan mi, gidisinizi... yarim birakilmis, ya da harcanip tuketilmis duygulari... boyle arkanizda karman corman, ya da size oyle gelen, seyler birakarak, fevri... 

acaba'lar ah o acaba'lar... o kadar cokturlar ki... varliklari gormezden gelinemez... 

belki de o yuzden bir sarki, bir soz, bir nesne alir goturur, ustune bir de birakir sizi o dipsiz kuyuya...

****

well, sometimes (most of the time) the mother tongue is the best for expressing oneself... you  know, especially when you have the blues, when you remember someone that you had been keeping yourself away from remembering ir feeling sad about... but as if the universe is against it, you just remember him from very stupid little things... some conversations, even from political words and terms... i just remember how we were together, our brainstormings, whatever. 


its ironic especially when i talk about the same stuff to other people, i feel like i am mind-cheating on you... of course not, but, it feels strange coz i remember how strong and passionate i was feeling with you while talking and discussing those things, world saving moments and so... i wonder whether i will ever have someone with similar feelings and vibes again... weird... 


the problem is that, i feel like we havent finished. wait. actually, in a way, we havent really finished "it" literally... everything we had is left half. donno how to say it in english.. its like uncompleted... we finished the relationship, friendship, but actually we never had been a whole, a real whole.. never... 


it's been almost a year but i couldnt get over you.

that sucks. 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Netherlands'de gozume carpanlar