Monday, January 30, 2012

Sey'ler ve Ben



Bu sefer de, bell hooks'un beyaz feminist kadinlarin siyahi cilekes kadinlari, yasadiklari baski ve zorluklari gormezden gelerek kendi feminist kuramlarini olusturmalari uzerine bir paper yazmak yerine, alakasiz baska birseylerden bahsedecegim. Daha once de bahsetmis oldugum gibi, kicimin sikistigi kritik anlarda yaraticiligim tavan yapiyor ve icimden sayfalarca yazmam gerekenden cok baska seyler yazmak geliyor.

Cok uzun zamandir yazmak istedigim bir konuya parmak sokacagim bu gecenin saat 1bucugunda. Nedense surekli baska konular araya girdi ve ben bir turlu bu kisisel durumumdan bahsedemedim, kahroluyorum adeta.

Latin Amerika'daki kadin hareketleri ile Avrupa'dakileri karsilastirdigim odevime bir baska ara vermistim ki, sevgili ev arkadasimla disari ciktik. 2 gundur hava cok boktan. Bugun de tabii ki boktandi, sasilacak bir durum yok yani. Lafi uzatmayayim. Ev arkadasimin okuldan cok sevimli Kibris Rumu arkadasi bizim evin yakininda ikinci el marketinde ivir zivir satacakmis. Gitmezsek ayip olur, biz de bir soguk hava aliriz dedik. Multeci kampimiz sevgili Raval’imizin kargacik burgacik hic olmayacak sokaklarindan birinde bulunan inanilmaz genislikte bir sushi restoraninda organize edilen bu markette, ayakkaplar, kolyeler, ivir zivir, iste ne arasaniz vardi. Bildiginiz ikinci el pazari iste. Los ortamda elinizi attiginiz bluzun gercek rengini gormek icin disari cikmaniz gerekiyordu, hos, o karanlik kasvetli havada da asil renk ortaya cikmiyo ama, olsun, hic yoktan iyidir. Gayet guzel ciciler biciler, vintage kiyafetler (biraz ananevari ceketler) bir suru sey iste.

Hanim Rum kizimiz o guzel kirpikli koca gozleriyle (cidden cok seker kiz vallahi, oglum olsa alirdim) ........ o kadar uzattim ki, sanirim asil konuya gelemeden bu yazi sonlanacak hahahaha.

Kisacasi hanim kizimizin gozlerini cok begeniyorum, soyliceklerimin gozleriyle alakasi yoktu. Kurmaya calistim, olmadi. Kendisini bir daha gordugumde ona da aktaracagim bu samimi ve masum duygularimi, kesin kararliyim.

Velhasilkelam, laf bir yere geldi, hanim kizimiz dedi ki: “(ispanyolca) ben esyalarimdan ayrilamiyorum, zaten cok azcik esyam var, onun da etkisi vardir.” Ben bu cumleyi duyar duymaz, “allah, dedim, ruh ikizi miyiz neyiz, aynen ben de oyleyim.” Bunlari yuksek sesle soylemek icin cevirene kadar ispanyolcaya, vazgectim soylemedim. Onun yerine burada beni okuyan 3-5 kisiye yaziyorum.

Artik, bagimliliklarin bagimlisi oldugumdan midir, herseye gereginden fazla anlam ve onem yukledigimden midir, ya da bir cesit ruhsal bozukluk mudur, nedir, psikologlara sesleniyorum, ben de esyalarimi birakamiyorum, onlardan ayrilamiyorum. Herhangi birinin hediye etmis olmasina gerek yok, cok sevdigim ve cok fonksiyonel buldugum kiyafet, esya, ivir zivir, her ne ise o cisim, ayrilmayi biraktim, yanlislikla kaybetmeye veya baslarina birsey gelmesine tahammul edemiyorum bile.

Ornekler:

Ispanya’ya tasiniyorum. 2 yil evvel granada’dan aldigim, istanbula getirdigim bolbol giydigim pofuduk terligimi barselonaya da getirdim. Kocaman terlik yani, ayakkabi gibi. Ama mor, ama cok seker, ama ben onu cok begenerek tee granadalardan ayaklarim usumesin kalorifersiz evde diye almistim. Severek giymistim. Simdi onu birakip baska bi tane satin almama ne gerek var ki? Oylesini bi daha nerden bulcam? (sanki hint kumasi, turunun son ornegi)

Nerdeyse 10 yil evvel aldigim artik sirti onu arkasi yenmis siyah bluzum. Bence hala cok seksi. Gogus dekoltesi kararinda, boyu super, kolsuz ama omuzdan boyle minik firfiri gibi biseyi var, beni zayif gosteriyo. Dekoltesinden bahsetmis miydim :P siyah, seksi, yerseye gider. Ohoo bi daha nerden bulcam oyle bluzu. Heralde bluz o dekolteden caaart diye yirtilip memelerim firlayana kadar da giymeye devam edicem. Hih!

Yine Granada’dan aldigim, cok begendigim, cok orijinal olmasa da turkiyede oyle olan, duvarima asarim dedigim bez. Oyle bez diyip gecmemek lazim. Istanbulda astimdi, cok guzel boyle spirituel egzotik hava vermisti odama, duvar halisi gibi bisey ama gunes var, yildizlar var, hint isi bisi. Cok hos. Barselona’da da asicam duvarima dedim getirdim. Ohoo biraz odama ruh katayim dedim. Hala asamadim. Olsun. Asicam. Hatta hemen yarin asmanin yollarini aricam.

5 senedir giydigim cizmelerim. Siyahlar, boyu tam istedigim yerde, hemen giyiliyo oyle 40 saat cebellesmeye gerek yok yani, topuksuz ama gayet hos, sportif ama gece de giyilir. Artik biraz eskidiler. Tamam biraz da su aliyo icine, yagmurda giyilmez. Olsun, benzerini bulup da alana kadar, ben bunu giyerim.

iste yenisiyle eskisiyle uzerime olan, gobegimi saklayan, hala saglam, bluzlarim tisortlerim, eteklerim, pantolonlarim. Kiminin rengi atmis, kiminde delik olusmus, kimisinin gotu yirtilmis, olsun. Kim ugrasicak alisverise cikip yeni dolap duzmekle. Ayrica tukete tukete bi hal oluyoruz zaten. 5 tisortle 2 hafta gezebildim hollandada demek ki sorun yok.

Aaa iste o muhtesem montum. Uzun, kocaman kapsonlu, fermuarli. Hem de sicacik tutuyo, bi 5 senedir birlikteyiz her kis. Simdi onu da mi birakaydim, yagmurda ya da soguk kuzey gezilerimde onsuz donarim. Dugmelerinin bazilari kopmus olsa da, cebi biraz delinmis olsa da. Olmaz yani, aynisindan nerden bulucam.

Kuzenimin verdigi yuzugu de heralde bi 7-8 senedir ameliyat/rontgen/cigkofte yogurma gibi islemlerin disinda cikarmadim parmagimdan. Sag yuzuk parmagim o yuzukle butunlesti bence. Bi kaybedersem var ya, yikarim ortaligi.

Hollandada eldivenlerimi dusurdum. Basit, siyah ozelliksiz eldivenler. Kaybettim. 2 gun yas tuttum. Sonra gittim HEMA’dan kendime uygun eldiven aradim, benzerlerini bulamadim. Ya cok inceydiler, ya rengi uymadi, ya da sadece hosuma gitmedi. Sonra radikal bir kararla kirmizi eldiven aldim. Normalde hic kirmizi kiyafetim yoktur.

Sonra yine Hollanda’da sarhos kafayla eldiven giy cikar merasiminden olsa gerek, bilegimdeki siyah lastik tokayi dusurdum. Karalari bagladim! O toka, kardesim bilir, hayat kurtarir, en ufak sikinti sicak basmasi bunalma aninda pit diye saclar tepede toplanir. O toka odunc bile verilmeye kiyilamaz. 2 gun de onun yasini tuttum. Sonra yerde bi lastik toka buldum. Benimki gibi degildi. Sacma bi renkte demirliydi, demirliler iyi is gormez, sacinizi cekerler koparirlar. Olsun, napalim dedim. 1 ay onla idare ettim.

Yine Hollanda’da surekli cantamda tasidigim tukenmez kalemimi de kaybettim. Onemli tabii, bir ihtiyac aninda, hemen cikarip not alirsiniz. Olmazsa olmaz. Kartpostal bulup hemen yazi yazar postaya verirsiniz. Kalem sart. Ben yine kendimi oksuz kalmis sezercik gibi hissettim. Sonra hollanda PTTsine gittik, masada bi kizin yaninda duran kalemi caldim. Cok manidar, cunku nokia connecting people kalemiydi. Kicin kicin kactik hemen. Belki kizindir bizi kovalar diye.

Bir suru sey biriktirme huyu da buna bagli olabilir. Gittigim konser tiyatro biletleri, gezdigim sehir haritalari, CS misafirinden bana birakilmis bir notlar... Allahim sapik miyim neyim tobe tobe... Sonra seneler gecince acip bakiyorum birikmis seylere, hop hepsini atiyorum.

Sonuc olarak yerlerini doldurana kadar kaybettigim veya bulamadigim esyalarimin yoklugunu cok agir hissedip icimde ve disimda yasini tutuyorum. Kim bilir daha boyle ne kadar cok hikayem vardir, yerlerini doldurmus oldugum icin pek hatirlayamiyorum.  

Sonra farkettim ki, eski sevgililerimle iletisimimi koparamayisim ya da bilerek ve isteyerek koparmayisim da bu sebepten olabilir. Bana ait seylerden kolay kolay vazgecemiyorum, let go of it yapamiyorum. Baglaniyorum hemencecik, hele anlamlilarsa ya da zamaninda yeterince anlam yuklemistiysem, saniyorum, yerlerine baska birini koyana kadar onlari bile kaybetmek istemiyorum.



Bir teori bu, neden olmasin.




Saturday, January 28, 2012

bir kisa mp3

Insan kardesinin sarki soyledigi mp3'u dinleyip aglar mi? 

oluyo iste bazen...

Friday, January 27, 2012

kucuk erkek buyuk erkegi yer



Kadinlarin bu kucuk erkeklerle iliski kurmaktan utanmalari uzerine, her zaman oldugu gibi kucuk minik sevimli evimizde ev arkadasimla dedikodu yaparken, kisa zamanda edindigim tecrubeler dogrultusunda ucbes birseyler yazayim dedim.

Su anda yazmam gereken “women’s liberation movement” beni kesmiyor, zira oturup yine erkekler uzerine kafa patlatiyorum. Biktim ben de vallahi sevgili dostlar. Neyse.

Toplumun ozellikle kadinlarin uzerinde kurdugu baskiya girmeyecegim. Soyle bir civarindan dolanacagim. Evet, en buyuk korku “elalem ne der” meselesi. Ama anlayamadigim sey, elalemin neden buna birsey soyleyecegi. Yani ben de bazen kendi yasadiklarimi, kendi hissettiklerimi dusunuyorum, ben de bazen “napiyorum lan ben” diyorum, ama nedenini anlayamiyorum. Yani kadinlarin kendilerinden kucuk biriyle birlikte olmasinin kime ne zarari var ki?

Genel kani, biyoloji ile birlesince su yonde ilerliyor (adeta tez yazisi yaziyorum, scientific bilgilerle finish’e kosuyorum) : Kadinlar erken olgunlasir, erkekler gec olgunlasir. Erkekler bir gun olgunlasabildiklerinde, anca kadinlara yetisirler, burdan yola cikarak, erkeklerin daha buyuk yasta olmalarinin kadinlarin yararina olmasi, toplumun da bunu kabul edip onaylamasi bundan kaynaklaniyor bir nebze.
Isin bir suru boyutu var kardeslerim. Sadece puberty den cikma cikmama degil olay. Bir de erkegin yillarla gelen cinsel bilgi ve tecrubelerinin kadinlari daha bir tatmin edebilir kiliyor, bir yandan da senelerce daldan dala sevismis erkek artik “doymus” olacagindan, evlenme sozkonusu oldugunda da kadini aldatmaya daha az yatkin olduklarina kanaat getirilmis. Turk erkeklerini ele alirsak tum bu yaklasimlar bizi bilimsel olarak muhtemel dogru sonuca yaklastiriyor, evet. Ama neden acaba. Niye erkekler “doymadan” kivama gelemiyorlar. Ay bu da baska bir yazi konusu olabilir.

Simdi sonuc olarak, toplum bize, yasca buyuk erkek :
   
   1-     gelisimini tamamlamistir
   2-   olgundur
   3-   doymustur
 diyor.

Ben de topluma diyorum ki: sevgili toplum, canim cigerim (subtext olarak kedi canini), bugune kadar neyi dogru bildin de, simdi bikbik ediyorsun.

    1-     Gelisimini tamamlamamis erkek dediginle takilmak pedofiliye girer sevgili toplum. Kadinlari hangi gelisimini tamamlamamis erkeklerle gorduk acaba? Gelisimini tamamlayamadan kurban edilmis minik kiz cocuklarimiz, hatta minik erkek cocuklarimiz acaba hangi cins tarafindan tacize ugruyor allasen? Bir dusunun soyle etraflica. Su hayatta erkeklerin kadinlara ve cinsiyet ayrimi yapmadan tum cocuklara verdigi zararla, bir kadinin daha kucuk bir erkekle kendi rizasiyla birlikte olmasi durumunu nasil karsilastiririz?

    2-   Olgun dedigimiz sey, biraz hayat travmalariyla harmanlanip insanlara sunulan bir state of mind dir bence. Hangi erkegin ne kadar ne yasadigini, olgunluk derecesini bilmemiz mumkun degildir. Surda toplum yapisi, hayat sartlaria bakacak olursak, zaten ekonomik kriz ve siddet ile olgunlastirilmis 18-19 yasinda zebille erkek cocugumuz vardir. Hadi onlar sakat olgunluklar. Olsun. Insanin hayat gorusu, ahlak kurallari, kisiligi zamanla gelisse, evrilse bile, 20 yasindaki cocugumuz 25 yasindakinden daha saglam karakterli daha saglam vucutlu, saglam felsefeli kisacasi, toplum bazinda daha olgun olabilir. O aradaki 5 yili, parasini Reina’da harcayarak geciren gencin o surede edindigi tecrube ve bilgi birikimi ile, ergenliginden beridir kutuphanelerce kitap okuyan, gezen, goren, bilen birinin birikimini nasil karsilastirabiliriz, sadece yilla mi? Hayir tabii ki. Ama kriterimiz olgunluk olunca ‘yasi buyuk olan muhtemelen daha olgundur’ a cikiyor yol. Yuksek ihtimalle birseyi dogru olmasi, tum o seylerin dogru olacagi anlamina gelmiyor maalesef. Neyse hadi gectim, kucukler az olgun olsun. Kazik kadar adam olup, bir suru yil ve yas tecrubesi olan adamin bebek gibi davranmasi, hatta bunu bir cok erkegin bilerek veya bilmeyerek yapmasi, kadinlarin da salak salak surekli cocuk bakicisi gorevini ustlenmesini naapicaz? Yani yasini basini almissin, sosyal bir tabirle artik “evlenme cagina” gelmissin, basindan gecmeyen kalmamis, ama sen hala bebeklik fazini atlatamamissin, hala insanlarla iliski kuramiyorsun, hala problemlerini cozemiyorsun, hala arkadasina veya sevgiline nasil davranman gerektigini bilmiyorsun, ama sozde 30 yasindasin. Simdi ben bu allahin davari ile 20 yasinda olmasina ragmen oturup kalkmasini bilen, sevdigine arkadaslarina inanilmaz sevgi dolu ve yardimsever yaklasan, ne bileyim, bir baska insan evladiyla iletisime gecip saglikli iliskiler kurabilen, su hayatta ne istedigini bilen ve elde etmek icin birseyler yapan bir erkegi sadece yaslarina bakarak karsilastirirsam haksizlik olmaz mi?

Hayir yani, ben kendim yasadim kac kere, gordum. Olgunluk dedigin sey yalan, yasla olan baglantisi da hurafe.

Eh, yas kriterinin neden bu kadar cok tuttugunun bir diger sebebi de, olgun erkegun cebinin de dolgun olma ihtimalinin yuksekligi. Yoksa kadinlarimiz “ay bana 7/24 ideallerinden bahsetsin felsefe yapalim hic uyumadan” diye dusundugunden degil, “yasini basini almis olsun, is guc pesinde olur onlar, parasi da vardir, oh kebap” mantalitelerinden, olgun erkegin ayri bi gideri oluyo.


3-   Erkekler aycicek yagi gibiler mubarek, doygunluklari da boyle tipten tipe, daha dogrusu yastan yasa degisiyor adeta. Yasi buyuk olanin doymusluk orani yuksek, kucuk olan daha çöm, doymamis oluyor. Eh, bir toplumda sevismeyi yasaklarsan, erkeklerin doymusluk orani duser, doyma oranlari da artar tabii ki. Elizabetten baska kadin gormemis yavrucaklar taa evlenmeyi bekleyecek olursa, sonrasinda “allahim ben neler kacirmisim megersem” diye amsalak olmalari cok normal. Gerci erkek evlat babalari sagolsunlar ogullarini milli etmek adina genelevden geneleve kosturuyorlar da bu comez delikanlilarimiz hangi piste inis yapilacagini azbucuk ogreniyorlar. Sonra da “allah ne verdiyse” saga sola dadanan genclerimiz bir yere kadar doygunluga ulasiyorlar. Peki kizlarimiz ne yapsin? Kizlarimizin doygunluk ve doyma oranlarini sallayan yok zaten. Hic de olmadi. Yavru kizlarimiz ailede, “erkektir yapar, aferim benim cipkin ogluma” sozleriyle buyurken, erkeklerin saga sola bol bol sperm sacmalarinin, hatta zamaninda ne kadar sacmissa, sonrasinda o kadar az sacar diye dusunmelerinin dogru olduguna inanip aynen o sekilde “doymus” ve artik “gozu disarda” olmayan erkegi aramalari da son derece mantikli, bu resimde. Ustelik tecrubeli erkek makbuldur, karisini tatmin eder yaklasimi da, erkeklere arti puan kazandiriyor.

Ama soyle bir durum var, kadindan kadina kosmus, orda burda siki elinde gezmis olmak bu erkeklerin sadece fazladan skor elde etmis olduklarini gosterir ki, yataktaki performans ile ilgili dogru ipucu vermez. “Ne kadar cok kadin, o kadar cok tecrube” buyuk olcude, ozellikle de sevgili toplumumuzda yalandir, ki tecrubenin saglamligi nicelikle degil nitelikle olculmelidir. Bazi acilardan olumlu etkileri olsa da hergun baska kadinla sevismek turk erkeklerini hayalgucu yoksunluguna itip, seviyeli ve duzenli iliski dahilinde saglikli cinsel hayatin ise daha performans arttirici etkileri oldugunu dusunmekteyim. Lakin bizim kadin gormemis ve ustune seksin sadece erkegin bosalmasi ve akabinde cocuk yapmak anlamina geldigini sanan erkeklerimizin yatakta ustun performans sergilemenin onemini yeterince iyi algiladiklarini sanmiyorum.

Kaldi ki, 30 yasina bile geldiginde daha 3 kadinin elini tutmus tutamamis cok gencimiz var. Gayet doymamis, gayet hala ama gote ac, hala kadinlari sadece sokulacak delik olarak goren zihniyet, sururune bereket. Ee, ne anladim ben bu isten? 

Kisaca demem sudur ki, 30 yasina gelmis, hem iliski kuramayan, hem karsisindakine yeterli saygiyi gosteremeyen erkek, isterse 100 kadinla yatmis olsun, isterse cok doymus olsun, sikici cinsel hayatiyla karsisindakiyle de gayet yalapsak ve sikici sevisen erkek hangi kadinin isine yarar ki? Ustelik canim ulkemizin genclerinin cogunun genelevlerde tecrube kazanabildigini dusunursek, “doymus olma” kavraminin pozitifligi uzerinden bir kez daha gecmemiz gerek.

Oysa belki de 20 yasindaki genc, bir cok insandan daha duzgun ve duzenli iliskiler sahibi, yatakta da ne istedigini ve gencliginin verdigi enerjiyle ne yaptigini bilen biridir, cok basarilidir, ustelik olgunlugunun da verdigi guvenle karsisindakini hem mutlu, hem tatmin eder. Boyle muhtesem bir cinsel hayati, sevgiyi saygiyi, romantizmi niye reddetmek zorunda kadinlar sirf yasi kucuk diye?

Bu kadar baski hissedecek ne var anlayamiyorum. Atalarimiz hep bosuna demisler “akil yasta degil basta” diye, ama iste sevgili toplumum, her lafi oldugu gibi, bu lafi da kendi menfaatleri dogrultusunda isine geldigi gibi alir kullanir.

Gelelim empirik bilgilere.

Genellemeleri bir yana birakip, karsimizdakilere bir sans verdigimizde ne kadar cok sasirabilecegimizin kanitlarini kendim sahsen sikca yasadim, yasamaktayim.

Yil hesabinin insanin kisiligine olan etkilerini reddedelim demiyorum, ya da haydi kizlar sokaga, kendimize birer Justin Bieber bulalim da demiyorum. Sadece yeri  ve zamani geldiginde, oldu da bir Justin Bieber geldi yamacimiza, bu yas hesabina fazla takilmadan (tabii bi zahmet hapse de girmeden) ruhumuzun, gonlumuzun bize yapmamizi istedigi seye bir kulak verip, bir denemek, sadece deneyerek gorelim nasil oluyor.

Bugune kadar “yasina uygun” erkeklerden yana sansini kullanmasina ragmen bir sevgi, bir saygi gorememis, mutlu olamamis, tatmin edilememis kadinlarin hepsine sesleniyorum; buyuk oldular da ne oldu, birakin 3un 5in hesabini yapmayi da, sizi her acidan mutlu eden, seven, sayan, yuzunuzde guller actiran, enerjisiyle  ruhunuzu genc tutan, size su boktan hayati daha bi yasanir kildiran erkekleri bi deneyin.

Vallahi farki goreceksiniz. 



PS: Ilham perilerim olan;
yazdiklarimi anlayabilme umudu ile google'a sarilan yavruvatanminimanitama
ve de buyukamahodukeksarkima selam ederim.

Wednesday, January 25, 2012

Eyvah Eyvah



Bugunku konum cicekler bocekler deniz gunes kum degil maalesef.

Bu sefer durum ciddi. Oyle boyle degil. Cok fena.

3-4 ay boyunca bir dersi almak (hatta bir suru ders almak) ama hala uzerine tek bir kelime edememek. Cok utanc verici Yareppim!

Bu dersler kendi dilimde olaydi ne sugar olurdu. Su yumurtaya can veren Allah, beni niye yaban ellere gonderip/gitmeme izin verip duruyorsun, kedi canini sevdigim!

Ya da senelerce murekkebini yaladigim, oku oku hatmettigim, kendi bransim lisansimla ilgili konularla ilgili birsey soruldugunda, yardim istendiginde, am gormus abaza misali bakakalmak... cok ayip cok. Insan yerin dibine geciyor vallahi billahi.
Ben orda burda opucukmus romansmis arim balim petegim uzerine yazilar yazayim, teoriler ureteyim anca 3 kisinin okudugu bir sanal gunluge. Peh.

4-5 seneden sonra da daha yeni yeni komunizm sosyalizm (hos hala farki nedir diye sorsan gene amsalak gibi bakarim da....) rasyonalizm empirisizm gibi seyler uzerine fikir yurutebiliyorum. Sanirim wikipedia ya bakmadan hicbir konu hakkinda konusamiyorum. Yok bogazici bitirmisim, yok felsefe okumusum, kicimin kenari olmusum. Tum bilgiler sinavlar paperlar bitirilip teslim edilene kadarlikmis kisaca.

Simdi de ingilizce bitti, felsefeyi bir de ispanyolca yapalim bari, hayat o kadar banal ki bir heycan olsun adeta demisim. Hayir, isin kotusu, ister anadilin, ister 5. dilin olsun, sozkonusu master olunca insanlar senden asiri cok sey bekliyo. Sanirsin ki artik 3 cumleyle dunyayi kurtarabilecek kivamda herkes. Oyle bir baski, oyle bir beklenti ki, daha giris gelisme sonuc cumlelerini yeni yeni ogrenirken ben, 3 cumleyle kadinlarin bu kara bahtini kor talihini nasil sileyim, onlari erkeklerin egemenliginden nasil kayitsiz sartsiz kurtarayim, bilemedim ben de.

Diyorum, kendimi ulkeden ulkeye, dilden dile daldan dala atarken biraz fazla mi abarttim acaba? Costa Rica’yi, Amsterdam’i baska cengaverlere birakip vatanima milletime collesmeye yuz tutmus, her bir metrekaresi somurulmeye doyamamis topraklarima geri mi donsem ki?

Zira derste 4 aydan sonra soyleyebildigim tek sey “posmodernismo... mm.. no sé... en el arte, es como... mm.. algo raro...” oldu...

Sunday, January 22, 2012

yuzbinmilyon opucuk daha


Evet. Muhtesem opucukten bahsetmisken hazir, devam edelim.

Isvicreli doktorlarin yaptigi arastirmalar sagolsun, en nihayet eristigimiz muhtesem opucuklerden sonraki ultimate purpose’muz ne olabilir? Artik o buldugumuz ganimeti bir zahmet kacirmamak, mumkun oldugunca istifade etmek, gelecek nesillere daha mutlu, huzurlu, duygusal olarak da fiziksel olarak da doymus bir sekilde (en azindan), bu siktiriboktan dunyayi birakmak.

Bir muhtesem opucukten daha iyi sey nedir?

Evet dostlarim, gece-gunduz, mumkunse gunlerce bikilmadan usanilmadan surebilen muhtesem opucukler serisi, dogru bildiniz..

Peki hadi simdilik o da cepte diyelim. Ya daha baska neler neler? “Daha iyisi Sam’da kayisi” demeyin, Allah buyuk, belli olmaz.  (dogru duzgun inanmayip surekli adini andigim icin, eger olur da allah varsa, kesin ben cehennemde carpik curpuk yanicam cayir cayir)

Evet dostlarim, size daha guzelini soyluyorum: Guzel, gotik, tarihi ve romantik bir sehirde, ocak ayinin sonu olmasina ragmen gozunuze giren, montunuzu delip gecen gunesli bir havada, sahilde, eski dar sidik kokan (maalesef) sokaklarda, carsida pazarda, kilisede muzede, elele kolkola, opuse koklasa, gule oynaya, hoplaya ziplaya gezmek. 

Gece-gunduz suren muhtesem opucukleri muhtesem hava ve muhtesem sehir ile kombine edebilme sansina sahip olmak, maksimum boyutta tadini cikarmak.... 

Thursday, January 19, 2012

muhtesem opucuk


Opucuk diyip gecmemek lazim.

Su hayatta kac kisi cok buluyu hatta masalsi bir opusme yasamistir ki?

Cok nadirdir bence. Belki bir kisim insan boyle senelerce platonik takildigi biriyle sonunda burun buruna gelip o anda yani dogru yerde dogru zamanda opusmus olabilir. Ama acaba ayni zamanda dogru kisi midir? O bir kisim insanin baska bir kismi muhtemelen inanilmaz talihsiz bir opusme ile o ani kara kapli defterin sayfalarindan birine not dusmek zorunda kalmis, belki de bir daha asla opusmemeye and icmistir. Geriye kalan kisim dogru insana denk gelmis, o normalde herhangi olacak o ani, muhtesem bir opucukle kalbinde ayirdigi o temiz sayfaya damgalamistir.  Bu arada burada sozu gecen “dogru insan”, tabii ki “the one” ya da “beyaz atli prens” veya “hayallerimin insani” degildir, sadece muhtesem opucuge giden yolda rastlanan bir sahis, bir aractir, yanlis anlasilma olmasin.

“Opucugun gucu”, “hayallerimdeki opucuk”, “bir opustum, hayatim degisti” gibi kitaplar yazilmis midir acaba. Hemen google a soralim. Kitap degil ama, bir blog yazisi buldum, isteyen okusun ama inanilmaz salak bi yazi hic begenmedim bogk. Hayir, yazilmadiysa ben yazayim dicektim, dedim, yazilmis ama o sayilmaz. Ben yaziyorum. 
Bu zamana kadar oldukca, yani, cesitli din dil irk (abartalim) sahibi insan evlatlari ile degisik turde opusmelere sahit oldum (evet bazilari adeta suc isler gibiydi), neticede kendimizi kandirmayalim, yasimi basimi aldim kara kapli defterin kabarik olmasi cok normal. (Belki de bir sonraki yazimda tecrubelerimden derleyecegim bir opucuk cesitleri yazisi yazarim, bilemedim simdi.) Onca (burda abartmayalim) opucugun icinde bende iz birakan, hic unutmayacagim az sayida opucuk vardir. Aci ama gercek. 

Opucuklerin hicbirinin aslinda cok muhtesem, buyulu bir Spiderman kiss falan olmasi gerekmiyor.  Open/opulen kisi de bir Legolas, bir Brad Pitt kivaminda bir civir olmasin. bazen a total stranger la akla hayale gelmeyecek kadar guzel olabilir, 40 yillik asker arkadasi olmasi sart degil.

Varmak istedigim nokta, boyle muhtesem super opucuklere oyle her kose basinda rastlanmiyor olusu.

Bazen uzun zaman beklediginiz ve istediginiz kisiyle asiri derecede lousy ve boktan olur. Bazen de pek tanimadiginiz veya hic aklinizdan gecmeyen biriyle “eh, maksat vakit gecsin” der, ama cok muhtesem asmis sonuclar alirsiniz. Basinizi dondurur, hatta gunlerce yuzunuzde aptal bi gulumsemeyle dolasirsiniz. Adeta ummadik tas bas yarar. Bu yuzdendir ki muhtesem opucuklerin nereden ve kimden gelecegi hic belli olmaz. Tabii bu “her gordugunuzu bi opun bakalim” demek de degil.

Muhtesem opucukler muhtesemdir. Totoloji yaptim, oldu.

Amma ve lakin, side effect’i vardir maalesef. Bu opucukler salgilattigi adrenalin, seratonin artik her ne iseler o hormonlar, vucut sivilarinin disinda, bunyede surekli istek uyandirmak suretiyle sizi kendilerine baglar. Kisaca bagimlilik yaratirlar. Evet, bir kez bu opucuklerin tadini aldiniz mi tekrarlamaktan kendinizi alikoymaniz cok zordur artik. Dudaktan baslar, hizla vucudun geri kalanina yayilir. Isin kotusu fiziksel etkileri kisa surmesine ragmen psikolojik etkileri gayet uzun zaman devam eder. Saatlerce gunlerce, hafizanin gucune bagli olarak aklin bir kosesinde varligini ve etkilerini surdurur.

Tabii ki bu pembe bulutlar gun gelecek gok guruntuleri, simsek ve yildirimlar esliginde, yaklasik 3 vakte kadar dagilacaklar.

Bagimlilik degil mi, can ceker, bunye ister. Hatta dusundukce vucuna bir titreme gelir. 

Bir dahaki umulmadik tas tesadufen isabet edene kadar, karsisina cikan husran dolu opucukler arasinda ruhu acilar icerinde kivranarak bekler, bekler.

Iste "muhtesem öpücük" boyle birseydir.

Thursday, January 12, 2012

ISTE O AN...


Gunlerdir aslinda yapmak icin birkac haftamin oldugu bir odevi bitirmeye calisiyorum. Tabii ki son gunlerde basladim, tabii ki bol bol oyalandim, tabii ki ne yaptigimi bilmeden caresizce cirpiniyorum ve tabii ki birseyler yapmaya calisiyorum. En son cabalarimin fayda vermeyecegini dusunerek hocama attigim mailde ek sure istemistim. Tabii ki cevap gelmedi. Ama dualarim (etmemis olmama ragmen) kabul oldu ve kadin dersi iptal etti. Hastaymis. Tabii ki maili ve haberi okudugum anda mutluluktan havalara ucup, o anda yazdigim cumleleri ve sasibaksasir inceledigim rakamlari birakarak bir House bolumu actim. Tabii ki yeni bir bagimlilik olusturdum. Ruyamda doktor house u goruyorum. Tabii ki deli degilim.

Simdi haftaya kadar surem var. Tabii ki bu 1 haftalik surecte bitirmem gereken 3 ayri odev var. Tabii ki house izlemeyi tamamen kesmiyorum. Ama icimden hicbirsey yapmak gelmiyor ne kadar gariptir. Okulu da kirdim, oh canima degsin.

Yaptigim odev resmen beni sasi etti. Okudugumdan anlamaz oldum. O kadar cok istatistik ve rakam goruyorum, dahasi google chrome um acilmis yuzbinlerce minik pencere yuzunden aci ceker halde ki, kendi derdimi unutup bilgisayarimi oksayip opmeye basladim (nerdeyse).

Bugunu de evden cikmadan, alisverise gitmeden, kimselere gorunmeden atlattim cok sukur diyordum ki, o talihsiz olay cereyan etti.

Her zamanki can hiras odev yapmaya calisir, buldugum ve sikildigim araliklarda dizi izlerken de birseyler atistirma halimdeydim. Evde pijamali, sutyensiz, gozluklu dolaniyordum. Neyse ki yeni banyo yapmis oldugumdan etrafa pis kokular sacmiyordum. Evde yalniz olmanin en sevdigim tarafi, lens takmak zorunda degilsiniz, kirli tabaklari aninda yikamak, kapi kapali cis yapmak hatta cok sikistirdiginda icinizdeki gazdan kurtulmak icin kacacak delik aramak, bunlari yapmak zorunda degilsinizdir, hatta disinizi fircalamaniz bile gerekmez acil durumlar disinda... Olabildigine ozgursunuz, iste ben bu ozgurlugu cok seviyorum. Pis bir insan degilim, ama bazen tembellik ve rahatlik herkesin hosuna gider, gitmez diyen top olsun. Su hayatta herseyi 2. 3. Kisiler icin yapiyoruz zaten aq.

Iste ben bu sekilde muhtesem(!) bir gun gecirirken, ZIL CALDI.

Asagi kapi degildi, daire kapisiydi calan. Asagi kapiyi genelde bekledigim biri olmadikca cevaplamiyorum zaten. Telefonu da acmiyorum. Ama ön kapidan kacis yok cunku evde oldugum asikar.

Iste o an herseyden herkesten nefret ettim. Evrene guzel sinyaller yolladim, nedenn nedennn diye bagirirken... Cunku 5 dakika once sikmis oldugum kafam kadarki sivilcemin kani henuz uzerinde kuruyamamisti bile. Pihtilasmakta zorlaniyor zaten, cok kan kaybettim, neden acaba, yoksa Autoimmune mu bu? Ey SOB doktor house, where are you?

Neyse, sivilcemin kani daha kurumadan calan zille baska seyleri hatirladim. Sutyensiz olusumu ve yedigim 200gram sam fistigindan sonra fircalamadigim dislerimi!!! 

Evet dostlar. Iste tam boyle bir ugly betty phase i gecirmekteyken sizin de ziliniz calsa ve bir ERKEK (veya DISI) kapinizda belirse, kim bilir nasil tepki verirdiniz... belki de yere yatip olu taklidi yapmak ise yarayabilir diye dusundum. Panik hallerinde insan karsindakinin ne kadar horrible gorundugunu sallamaz. Umut kapisi aralanmisti benim icin... ama yapmadim. Yapamadim. Sahneleri birakali 10 sene olmustu cunku, kendime guvenemedim.

Ve aynaya bile bakamadan kapiyi actim..................

Tuesday, January 10, 2012

¡ OMG !


Hostiasss!

Madre mía!

Yildonumum.

I’m “Guiri @ Barna”, and I’m sober for 1 year now.


I should give some more details about IT: 

FAQ's

Q: Do I miss it?
A: No, not really.

Q: Do I regret it?
A: No, not at all.

Q: Have I ever had second thoughts?
A: Sure, I'm a human being after all.

Q: Have I ever reactivated it?
A: 2 times, once for couple of minutes, to get the email of an important person, once for couple of seconds to check if they totally deleted my account, no they didnt. 

Q: Have I ever looked at it from other people's account?
A: Sure, I'm a human being, again. 

Q: Can I manage to survive?
A: Sure, no problem at all. 

Q: Can I get the news and gossips? 
A: I have friends, gossiping is universal. I get the most important ones. Better.

Q: How do I hear about events, parties and concerts?
A: I have friends, please. And still internet with a better connection.

Q: Can I be in touch with people?
A: If they/I sincerely want it, sure. There are always ways.

Q: How do I connect with people?
A: Once upon a time, we didnt have Facebook, we could still connect. Now there is e-mail, or phone, or postcards and letters. Old fashion is more fun.

Q: Am I happier now? 
A: I'm not unhappier than before.

Q: Will I reactivate it int the future?
A: You never know. But I hope not.


For more answer, please ask. 
Curiosity kills the cat. Thank G, we'r not cats.


Monday, January 9, 2012

Beklenen andan sonraki an


Evveeet. Beklenen andan sonraki an: bir kilidi kirmak (literally)
Bazilarinin hayati komedi filmi gibidir hani, turlu terslikler komiklikler gelir baslarina ama hep kahkahalarla atlatirlar ve mutlu son.

Ya da romantik komedi olabilir. Romantik tanismalar, romantik anlar, komediyle karisik sevismeler opusup koklasmalar. Bir sorun cikar ama tatliya baglanir yine mutlu son.
Benim hayatim ne romantik komedi ne de safi komedi. Dram da degil cok sukur. En azindan full time drama yasanmiyor Cemile’ninki gibi.

Benimki film olsa, Nuri Bilge Ceylan filmi gibi olurdu heralde. Boyle duragan, sikici...  saatlerce bir aksiyon goremezsiniz. Esas oglan oturur bir yerde, disariyi izler. Sonra bir peysaj cikar, manzara yani. 3 dakika da onu izlersiniz. Sonra esas oglan kalkar yerinden gider bir kitap alir raftan, ya da disari cikar yurur. Insanin yalnizliginin uzerine vurgu yapilmis oldugunu anlamamiz beklenir. Iste oyle, beklersiniz beklersiniz bir aksiyon olacak etraf senlenecek diye, ama o aksiyon hic olmaz. Benim hayatim da oyle masallah. Bunu Barcelona’da yasarken soyluyor olmam da hayatimin ne dram ne komedi, dramatik komedi janr ina girebileceginin kaniti.
Ama artik ben de romantik komedi filmleri cekicem. Supermarkette yururken onumdeki alisveris arabasina bilerek carpip “ahhh cok ozur dilerimmm, bugunlerde pek bi “despistada”yim” ayaklari cekicem. Ya da sokakta yururken “pardon ben buralarin yabancisiyim da, Rambla ne tarafta kaliyor? Gaudiler nerde?” diyip issiz gucsuz (belki de turist) insanlarin direktifleriyle, ki cogu da yanlis olacak cunku ispanyollar turkler gibi, bilmeseler de biliyomus gibi davranirlar, yolumu bulmaya calisiyormus gibi yaparak belki de bir café/té daveti kapicam heriften, bu durumda herif dememiz de dogru olmaz, beyaz atli ama issiz prensimden, diyim jeje. Dans kursuna yazilip ayaklarina surekli israrla bastigim yakisikli partnerimle sene sonunda dunya evine girme hayalleri de kurabilirim. Iliskimiz sirasinda pesinden diger kursiyerler kossa da ben hepsinin ayak parmaklarini birer birer ezerek yuruyemeyecek kivama getirir, ekarte ederim. Evet bir obstacle da romantik ve sayko sekilde asilmis oluyor boylece. Icim ferah, gonlum rahat.

Baska neler yapsam. Parc Guell e cikip kimsenin gezmedigi yerlerde oturup kitap okuyayim. Arada ufku suzerim derin dusuncelere dalarak, cok mysterious kiz imaji cizerim. Bir yagiz delikanli gorur yanima gelir, “aa bu kitap benim favorim” der ve fake asimiz baslar. Tabii benim saatlerce sikintidan oturup bir allahin kuluna rastlamamam ihtimali de baya likely. Bogazici turkcesini ozlemis miyim ne. Guell le alakali herhangi bir alanda, Barcelona’nin herhangi bir alaninda (Raval’in ic dar minik sokaklari haric) kimsenin olmamasi, 1 turistin bile gecmemesi mumkun degil aslinda. Sansim yaver gidebilir. Sahilde de uzun romantik yuruyusler yapabilirim. Belki filmlerde ki gibi “long walks on the beach” seven birilerine carparim. Yavas yururken birine carpmak asiri derecede sipastik bir hareket olsa da, kim bilir, yiyen yer hehehehe.
Komplo teorilerim devam edecek... (aklima geldikce)

Ben bugunku yazimda siz sevgili biricik okurlarim, sizlere baska seylerden bahsetmeyi hedeflemistim oysaki.... Kismet degilmis...

Friday, January 6, 2012

beklenen an

uzun zamandir yazmiyorum yazilacak cok sey olmasina ragmen.icimden gelmedi. evet biliyorum her gun kontrol, muhtemelen her gun hayal kirikligi. tamam, dunyanin sonu degildir eminim yeni bir yazi gormemek.. 


neyse sevgili seyirciler, ruzgar gibi geldi gecti Estambul tatilimiz. bugun cuma olmasina ragmen herkeste bir rehavet, bir isteksizlik, surekli hastalik muhabbetleri, parcali bulutlu hava raporlari ve yapilmamis isler... 


3-4 gundur ayni kisiyle randevulasiyorum. gercekten de ananem dedemi gordugumden daha fazla gordum. muhtemelen son birkac aydir en cok ve en istikrarli bulustugum erkek; discim. 


evet bana cok trajikomik geldi acikcasi, aylardir duzenli bir sekilde gorustugum tek erkek kisinin discim olmasi durumu... maalesef evli ve cocuklu. ama zaten bizimkisi cok seviyeli bir iliski. saygi sevgi cercevesinde birbirimizin hayatlarina cok girmeden, siradan konular uzerinde konustugumuz, genelde benim surekli tukurukler icerisinde kaldigim, onun da bolca oyma ve doldurma isi yaptigi, gercekten de ideal iliski. son aylarimin en duzenli iliskisi hahaha. bence cok komik. 


2 gun sonra barselona'ya donuyorum, kazasiz belasiz olmasini umarak. bir de istanbul'a alelacele gelmeme yol acacak kaza bela ve hastalik durumlarinin olmamasini umarak tabii ki... 


boyle seyler yazmak yerine belli bir konu secip onun uzerine montaigne gibi denemeler yazsam daha mi hos olurdu acaba diye dusunuyorum, geveze mimar kizimizin yaptigi gibi. kolay okunur, degisik bilgi ve dusunceler falan verir insana. sonra yine dusunuyorum, ayol kim okuyor ki bunlari, kime ne fikir vereyim ben, ayrica benden fikir isteyen arar sorar ne istiyorsa, di mi. hic.


arti, konu uzerine yazacak olsam, elimde bolca konu var, yazarim, odev mayetinde verir, sinifimi gecerim. ohooo... 


neyse. evet simdi gelelim son durumlara: 


Istanbul'da neler yaptim: trafige girdim. boklu hava soludum. birkac araba tarafindan ezilme tehlikesi gecirdim. 1 kez gece taksime gittim. 2-3 kez alisvers merkezine gittim. 1 adet sinemaya girdim. rock korosu konseri izledim, koro camiasiyla selamlastim uj bej muhabbet ettim. birkac arkadasimi gordum. teyzemleri ve ananemleri ziyaret ettim. 3 farkli doktor, 3-5 irili ufakli islem gecirdim. aa cok guzel cizme ve ayakkabi aldim kendime. bir kez de kadikoy gecelerine aktim. arkadasimin nisanina gittim. mamçak doktor havs izledim. hande ataizi ile izdivaç, doktorum, bugun ne giysem, yarin ne pisirsem, sosyetikler ne yapiyor gibi bilimum tv programlarina doydum.


cok sey yapmis gibi gozukuyorum wallahi. ben bile "vay anasini" dedim kendime. 


istanbul'da ne yapmadim: vapura binip bogaz havasi almadim. taksimi gunduz gozuyle gormedim, istiklal sokaklarinda salinmadim. sahilde yurumedim, modada cay icmedim, gunbatimini izlemedim. arnavutkoyde bebekte dolasmadim, ortakoyde kumpir yemedim. gorusmek istedigim arkadaslarimi gormedim. evden gunlerce cikmadim. istanbulun ozledigim hicbir aktivitesini gercekletirmedim.


burdan bakildiginda da hicbirsey yapmamisim gibi duruyor. "pu allacezani" dedim kendime.
kim bilir ben burya ne zaman doncem, belki de donmicem. gider gitmez yine ozlicem, her gittigim yerde bi benzerlik aricam. aramama gerek kalmicak hatta direk benzeticem fln... 
ama nedense ozledigim hicbiseyi yapmadim yapmiyorum. bir tembellik ki evlere senlik. 


barna ya donmek istemiyorum.
butun gun yatmak istiyorum. 


bunalimda miyim acaba? 

















Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Netherlands'de gozume carpanlar