Ispanyadan
"gunes" siparisi almistim. Burda havalar biraz kapaliymis,
Barcelona'dan gunes getir bize dediler. Basim ustune dedim ve ilk
gunu bol gunesli sicak ama birazcik chilly bir havayla gecirdik.
Arkadasim beni eve getirdikten sonra okula gitti. Ben de cok gecmeden
yola koyuldum. Insan bu kadar sansli olabilir:
Evin otesindeki
tramway duragina gelir gelmez tramvay kamyonla ufak capli carpismasin
mi (bkz: foto ahah). Zaten inanilmaz mutluyum, sehir guzel, sokaklar falan, gunes
yuzume yuzume vuruyo, dedim bu kaza ve gecikme bana bi isaret. Hic
uyumamisim dogru duzgun, onceki haftasonu zaten belli, ama umrumda
degil, insanlar guzel, gordugum her erkek adeta boyle bir Brad Pitt gozumde.
Ben o gaz ve sevincle etrafima bakarak, nerdeyse 3-5
bisikletliye kazaya sebebiyet vererek, 32dis modunda yuruye yuruye
centraal station a vardim. Yuruye yuruye diyorum sanki normal bir
uzaklikmis gibi, meger 5km varmis o yol en az. Ama iste mutluluk,
yeni ve cok sevdiginiz bir sehre yeni gelmisseniz gunes gozunuzu
yakiyorsa o kis kiyametin ortasinda ve gordugunuz her insan size cok
guzel geliyorsa, knallarin yanindan gecerek, bisikletlerle birlikte
degil 5, 10 km bile yuruyebilirsiniz. Nitekim ben de oyle yaptim.
Aslinda hizimi alamadan daha da giderdim oteye, butun minik sokaklari
gezerdim yuzume carpan ruzgari hic sallamadan, ama o esnada beni
surekli arayip istasyonda agac olan arkadaslarimi daha bekletmemek
adina kosa kosa bulusma yerine gittim.
EVET,
dedim ben burada da yasayayim bir donem. Yasamaliyim. Neden tam
olarak bilmiyorum ama seviyorum lan ben bu sehri. Marijuana ve seks
ticaretinin yasal olmasindan dolayi degil, bole guzel bir yer,
insanlari guzel, temiz, buyuk, international, belki de uzun zamandir
seyahat etmemis olmanin verdigi heyecanla boyle seyler dusundum ama
aslinda o kadar da spontane degildi, ilk geldigimde de agzim acik
ayran budalasi gibi bakakalmistim sokaklara, kanallara.
Ben
iste boyle agzim acik mal mal dolanip ruzgari sallamayip buyuye
kapilinca, yedim sogugu. Ilk aksam beni bir hapsuruk, bir bogaz
agrisi, bir goz kapagi agirligi, yorgunluk ve uyku hali sen al,
hosgeldin HASTALIK.
Eyvahlar
olsun, sag gosterip sol cakti bi tane sehir bana. Bu kadar dramatize
ettigime bakmayin cunku o kadar abartilacak bir durum yoktu, sonuc
olarak sen gunlerce uykusuz kal, sonra yine uyumadan 10 derece dusuk
sicakliktaki bir kuzey ulkesine gel ve salak salak o sogukta
terleyerek yuru. Yok sok edici bir durum degil yani.
neyse ahlaya uhlaya, oksure tıksıra, sag salim(!) eve vardık. sevgili dutch dostlarimizla alisveris yaptik, turk usulu yemek pisirelim dedik. ben de sonunda birseyler ogrenebildigim zengin endulus mutfagindan "salmorejo" isimli domates salcasi kivaminda bir sosla sofraya degisik bir tat kattim, o kadar cok yapmisim ki onumuzdeki 4 gun boyunca yedik, hatta arkadasin anasina babasina goturduk, nasil bir acliksa artik, sanki 10 boluge yemek pisiriyorum. pisiriyorum derken, yanlis anlasilmaya kurban gitmeyelim, pisirmedim hicbirsey. ekmek kizarttim. evet. salmorejoyu yaparken, gozlerim yari kapali, gerekli malzemelerin bazilarini unutup gec koydum, tuz yerine karabiber ekledim yanlislikla, sonra tadina baka baka yapmama ragmen pek tatmin olmayip sucu domateslerin tatsiz olusuna attim. tum bunlari tikali burunla yaptigimi 2 gun sonra farkettim, tadini gercekten aldigimda. ama arkadaslarin hepsi cok begendiler. artik ayip olmasin, kizacagiz zaten hasta yazik uzmeyelim, diye dusunup de mi oyle dediler biraz muamma tabi. ama kuzey insanlari, bu kadar ince dusunup hareket edebileceklerine pek imkan vermiyorum. bir master piece degildi ama guzel oldu walla hih.
butun gunu ben ingilizce konusmaya calisarak, agzimdan sikca ispanyolca kelime ve deyisler kacirarak gecirdim. tabi boyle yazinca komuik olmuyo ama, hastaligin da verdgi mallamayla birlikte, birkac kez arkadaslarimla ispanyolca konustugumu hatirliyorum. hatta bazi seferlerinde sanirim farkina varmadim cunku sagolsunlar bana bon bon baktiktan sonra koparak aklimi basima getirdiler :P
gercekten de goren de sanir ki ben barcelona'da 7/24 ispanyolca konusuyorum. yok oyle birsey, ev arkadasimla tum dedikoduyu turkce yapiyoruz oysaki. demek ki ingilizce- ispanyolca nin arasindaki bir husumet bu... evet. bu konuyu da eklemem istenmisti, not etmeden gecmeyeyim dedim.
butun gunu ben ingilizce konusmaya calisarak, agzimdan sikca ispanyolca kelime ve deyisler kacirarak gecirdim. tabi boyle yazinca komuik olmuyo ama, hastaligin da verdgi mallamayla birlikte, birkac kez arkadaslarimla ispanyolca konustugumu hatirliyorum. hatta bazi seferlerinde sanirim farkina varmadim cunku sagolsunlar bana bon bon baktiktan sonra koparak aklimi basima getirdiler :P
gercekten de goren de sanir ki ben barcelona'da 7/24 ispanyolca konusuyorum. yok oyle birsey, ev arkadasimla tum dedikoduyu turkce yapiyoruz oysaki. demek ki ingilizce- ispanyolca nin arasindaki bir husumet bu... evet. bu konuyu da eklemem istenmisti, not etmeden gecmeyeyim dedim.
yemekten sonra sicak cukulatamizi icip bademli tatlilarimizla iyice seker bombardimanina tutulduktan sonra gece sonlandi. benim nezle baslangici mahmurlugum ve yemegin verdigi muhtesem siskinlik birleserek o gece bebekler gibi uyumama yardim etti.
1 comment:
A'dam'a temiz sehir dedin ya, nasil bir temizlik anlayasi o diye dusunmeye basladim.
Post a Comment