Oncelikle
arkadasimin okudugu otostop rehberlerinden ve edindigim tecrubelerden yola
cikarak Hollanda’da otostop cekmekle ilgili biraz bilgi vermek istiyorum.
Göt kadar
ulke, nufusun buyuk cogunlugu sehir iclerinde pisiklet kullanmasina ragmen, ogrenci
kesimi sehir disina cikmak icin genelde trene biniyor, zaten ogrenciysen
indirim kartin varsa tren mren public transport sana beles, oyle bizim gibi yok
akbilim 90 basti, yok dur bu ay aylik alayim falan yok yani, oh kebap. Neyse, calisan
is guc sahibi, belli bir geliri olan insanciklarin ve ailelerin buyuk cogunlugunun
da gayet guzel arabalari var. Belcika gibi, bazi aileler veya calisanlar hergun
bazen 1 saat otedeki sehre calismaya gidebiliyorlar mesela. Cunku
zaten göt kadar dedik ya, boydan boya geceyim desen 4 saat. Sehirler arasi 2
saatlik tren yolculugu “ooo uzak”.
Bi de Avrupa ulkesi adamlarin kafasi rahat,
ogrenciler, gezginler bol gelir gecer otostop cekiyorlardir diye dusunduk. Hollandali
arkadaslarimiz da bize otostopun yasak olmadigini, yani legal oldugunu soylediler,
kitaplarda yazan seyler de Hollanda’nin gayet guvenli ve rahat otostop cekilir
ulke oldugunu yazmis, ceza almazsiniz demis, eh biz de bu kadar israra, ve de
trenlerin hayvan gibi pahali olmasina dayanamadik, ve “otostop cekmek
zorundayiz” dedik.
Ilk tecrubemiz cok hizli ve cok muhtesem oldugu icin,
ikinci seferimizde de havanin soguk, yagisli ve ruzgarli olmasina aldirmayip
bol motivasyon ve heyecan icerisinde R’dam-Breda, which is 1 saatcik arabayla,
yoluna attik kendimizi.
Once evden kendimizi atacagimiz otoyola kadar yuru
babam yuruduk. Cantalar sirtimizda, torbalar elimizde, biz gideriz otoyola hey
otobana. Sagolsun arkadasim cok centilmen bir beyefendiydi, benim pazar torbami
da o tasidi tum gezi boyunca. Elimizdeki haritaya guvendik, yaklasik 3-5 km
yurudukten sonra, gittik tam araclarin henuz otoyola girmedigi (cunku
hollandalilar kural cignemezler, otoyolda durmak yasak ya, kimse almaz bizi
sonra mazallah), ama az sonra girecegi yerde beklemeye basladik. Sansimiza yagmur
yagmiyodu, yoksa iyice sicmistik. Neyse iste, dur dur bekle bekle, elimizde
BREDA yazan karton kutudan yirtma tabela, arada arkadas oyunculuk gecmisine
guvenerek sirinlikler yapiyor, hopluyor zipliyor falan (yoksa o baska otostopta
miydi? Farketmez, her seferinde pek bir polyannaydi vesselam hehe). Yanlis yerde
mi bekliyoruz, herkes bize isaret yapiyo guluyo falan derken gittik yoldan
gecen birilerine sorduk, dogru yerdeyiz, hatta super yerdeyiz ama kimse bizi
almadi. Pis hollandalilar. Tavsiye uzerine 1km otedeki tren istasyonunun ordaki
otoparka gittik, dediler ki orda bi suru araba park ediliyomus, cikanlar belki
breda’ya giderlermis, sansimiz daha yuksekmis, ama Eger aksam 6ya kadar
beklersek is cikisi, daha cok araba olurmus, hatta sordugumuz cocuklardan
birisinin is arkadasi breda’da yasiyormus ama isten cikmasini 3 saat kadar
beklememiz gerekirmis. “hee yok canim sagol biz devam edek” dedik, gittik otoparka. Orda da isler
kesat kim giriyo kim cikiyo belli degil, millet trenle gelmis zaten. Sorduk sorusturduk,
biz en iyisi benzin istasyonuna gidelim dedik. Zaten
2 saat gecmis aradan, ne o 1 saatlik yol gitcez anasini satayim. Benzin istasyonuna
da bi 1 km kadar yuruduk o ruzgarda soguk havada, boyle garip otoyollardan
geciyoruz is kuleler var etrafta, heryer sirket, holding. Vardik. Ama benzinci
ters yonde. Dediler ki, “burdan gecen araclar roterdama gider, siz karsi
taraftaki benzinciye gidin en iyisimi.” “Eh iyi madem dedik, nerde o benzinci?”cok
yakinda hemen surdaymis. Ilegal yollardan yuruyoruz, polis gelse belki ceza
yazar, otoyoldan kosarak karsiya falan gectik, yuru yuru varamadik lanet
benzinciye. Bu esnada arada durup barnak marnak kaldiriyoruz, belki biri insafa
gelir durur diye, ama yok anam domuz hollandalilar. Herkes bakiyo korna caliyo
el salliyo. Duran yok aq.
Sonunda bulduk Shell’i. minicik bi benzinci, sehrin
de icine dogru. Evsizler gibiyiz, yanina yaklastigimiz insanlar tirsiyolar, “ne
istiyosun benden” der gibi bakiyolar. Biz tabelamiz Pazar torbalarimizla falan
orda kosede oturuyoruz “sefiller” i oynuyoruz. Hep ret hep ret.
Yaklasik 3 saat gecmisti artik aradan, dedim “allaskina
aksam oldu hava iyice karardi, binelim trene sktirip gidelim, host bulmusuz son
dakka, ayip olur bekletmeyelim, satmayalim. Parasi neyse vericez artik.”
Once tramvaya, ordan tren istasyonuna gittik catir
catir 15 euro verdik. Vallahi hala kabaetimde hissediyorum acisini.
Hani nerde Hollanda kolay ulkeymis, hemen araba
bulunurmus, o kadar yavru kopek “puppy” modunda baktik insanlara, “nooolur”
dedik mimiklerimizle, el salladik, sirinlik yaptik, bir allahin kulu yanimizda
durup bizi arabasina almadi iste, isin kotusu kicikirik 1 saatlik yola 15 euro
vererek evlat acisi yasadik resmen. Ben gerci sehirici transportta kacak yapip
ordan biraz kurtarmaya calistim, ama olsa olsa 3-5 euro birsey kurtarmisimdir…
olsun o da birsey.
Okuz hollandalilar, yagmur camur bok gibi hava, insan
acir da yanina alir. Ama yok! Cok para harcattilar bana. En azindan yoldan
tasarruf etcektik.
Trenle vardik Breda’ya. Ordaki maceralar efsane
zaten. Baska yaziya sakliyorum.
1 gece 1 gunduz kaldik, sonra aksamuzeri gibi, 3
civari, Utrecht’e, baska bir 1 saatlik yola cikmaya hazirlandik. Yine otostop
tabi. Cunku hirsimizi alamadik ya, gene denicez. Ama bu sefer hava guzel,
haftasonuna gelmisiz, hostumuz seyahat eden daha cok olur, sansiniz yuksek
dedi. Yazdik kartona yine, bu sefer UTRECHT diye. Yavas yavas guzel havada
guzel insanlarla dolu sehirde yuruye yuruye yine otoyola dogru gittik. Dogru yerdeyiz,
tip almisiz zaten turist ofisinden, Utrecht e giden tum arabalar burdan gecer
dedi, oraya gittik. Yine bekliyoruz, arkadas hopluyor zipliyor. Korna calanlar
var, el sallayanlar var, “uzgunuz arabamiz cok dolu” isareti yapanlar var. ulan
sanki dolu olmasa alacan… yine ayni terane. Almiorlar bizi. Acaba hangimizin
tipi o kadar kayikti? Bu sefer arkadas dedi “bu karton cok yavan duruyo, biraz
susleyelim” kalpler bortu bocekler cizdi, peace isareti yapti, gunes munes
ekledik. Bu sefer
karton oyle doldu ki, Utrecht i kapadi nerdeyse.
Yeni kartonumuzu goren soforler siritmaya basladi
bize. Tamam yuzu asik suratsiz hollandalilarin yuzunu guldurdu kartonumuz, ama
bizi almalarini saglamadi yine lanet olasica. Benim artik umudum tukenmek
uzere. Bu sefer belli bir zaman siniri koymustuk 1.5-2 saat icerisinde kimse almazsa
trene gidicez artik demistik.
Ben kartonumuzdaki bortu bocegin yanina “PLEEASEE”
yazdim. Artik iyice zabittik, ajitasyonlar, elleri birbirine kenetleyip lufeeen
diye yalvarmalar, yapicak birsey yok, kimse durmuyo. Cok mutsuzum. Goya muhtesem
ulke, kucuk, otostop friendly, hatta otostop yarismalari falan duzenleniyor
ulke genelinde. NERDE O ULKE?
Az oteye gittik, meger benzinci varmis. 15 dakkada 1
araba falan duruyor, terkedilmis gibi cunku, zaten %100 self servis, birkac
tane otomat koymuslar cani ivir zivir cekerse, tampona pede ihtiyac olursa ya
da dis fircalamak icab ederse falan diye… baska da bi sik yok aq. Ben oturdum,
usuyorum, aksamdan kalmayiz, basim catliyo, moralim bozuk. Oyle gelene gecene
bakiyorum, icimden soru sormak yalvarmak da gelmiyo. Parasi neyse verip cekip
gitmek istiyorum. Ote tarafta da, polyannamiz
arada ziplar hareketlerle (belki isinmak icin yapiomustur) hala parmak
kaldiriyor elinde “peace please” karton.
Topladim pilimi pirtimi, aldim polyannayi da, bindik otobuse (yine
kacak kacak beles) gittik istasyona, coktan bizi arkadaslar bekliyor orda, bir
de host bulmusuz son dakka, artik verdik 7’ser kusur euroyu da, bastik gittik Utrecht’e
basarisiz bir otostop girisiminin sonucunda.
No comments:
Post a Comment