Thursday, December 15, 2011

R'dam - tipik dutch!


Gelelim Rotterdam gunlerine:

Evet Rotterdam dunyanin en guzel sehri falan degil, Hollanda’nin en onemli ikinci sehri, Avrupa’nin en buyuk limanina sahip, eskiden dunyanin en islek limaniymis, Shangai gecmis bunu maalesef. Mimari olarak; ikinci dunya savasinda neredeyse tum sehir yerle bir edilmis, dolayisiyla tarihi binalar cok fazla gorulmuyor. Sehrin profili modern, uzun binalar, gokdelenler, ozellikle degisik tarzlar falan. Mimar arkadaslarimiz bize bol bilgi verebilirler comment kisminda heheheJ En mesur binalarindan “Kup Evler” de burada bulunuyor.

Neyse, Rotterdam’i bir de Avrupa ogrencilerinin sevgilisi Erasmus’dan dolayi biliyoruz. Bu fizolof edebiyatci, hem de papaz amca, Rotterdam’dan cikma. Kendisi o sehirden bu sehre gezip duran, egitim veren bir humanizm timsali olunca, adini bu bildigimiz Erasmus degisim programina vermisler. Iyi etmisler.

Bu sehirde 3 gun kaldik, aile evi olunca, bol yagli turk yemekleri yedik, bol turk caylari ictik, bisikletimiz vardi, bol bol pisiklete bindik, sehirde dolandik. Guzel gecti, yani sehir muhtesem olmasa da, daha dogrusu daha eski ve klasik yapilari ben daha cok sevdigim icin, Bilbao gibi moderen yerler bana pek haz vermediginden boyle soyluyorum. Kimileri cok begenebilir, ki modernizm ve modernist yapicilar gitsinler gorsunler.
Ha bir de sehir cok ruzgarli  ve buz gibiydi. Yani tamam aralik ayindayiz, soguk bekliyorsun ama, yine de insan birazcik gunes gormek istiyor.
Gunesi her gordugumuzde disari cikmak icin hazirlanmaya basliyorduk. Ama her seferinde gunes coktan kayboluyordu bile. Saka gibiydi, her cikisimizda yagmur yagmaya basliyordu, ve biz bisikletlerin uzerinde yagmura karsi pedal ceviriyoruz, neredeyse istisnasiz boyle basladik pisiklet yolculuklarimiza.

Bi seferinde artik cok soguktu. Sehrin en moderen kisimlarina gelmisiz, bir ruzgar var ki “te cagas”, uzerimde evden odunc aldigim kocaman sisko mont olmasina, kulaklarimda hint fakirinden cordugum amsterdam earwarmers, boynumda sikica sarilmis atki ve yeni muhtesem kirmizi eldivenlerime ragmen, ama tabii altimda dandirikten ince bir taytla cikma gafletini gostermisim muhtesem zeka ornegi olarak, cok usudum. Dedik bir cay kahve icelim guzelim (¡) sehirde. Ama hollandadayiz, gireceksek bir cafeye, tipical dutch olsun. Yolda bir café/bar gordum. Kiyida kosede kalmis, birazcik salas bir goruntusu var. Hah dedim tamam iste burasi: “ AA hadi buraya girelim. Tipik dutch bar”. Baska da zaten bir yer gozukmuyor alternatif olarak yakin menzilde. Biz bisikletleri agaca baglamaya basladik, gerci zincirleme isini pek ben yapmiyorum zaten, arkadas isin piri olmus, ona devrediyorum, hallediyo. Neyse, iste o sogukta ugrasip araclari agaca 3 adet farkli zincir ve kilitle full guvenlikli bir sekilde bagladiktan sonra, ki yaklasik 5 dakka falan surdu, cafeye girdik.

Adimimi atmamla, birkac saniye donup kalakalmam bir oldu. Ah girdigim o saniyede gorduklerim ve duyduklarim… Arkama dondum, arkadasla soyle bir bakistik. Ben birkac saniye kapida durup iceriyi suzdum.

Ilk once barin ici, yani icindeki insanlar dikkatimi cekti. Paso erkek. Hepsi de esmer ve kanli bicakli bir goruntu sergiliyorlar.

Ikinci saniyede cafedeki muzik kulagima calindi. Ahmet Kaya. Beynimden vurulmusa dondum yemin ediyorum. 

O anki duygularimizi tarif edemeyiz heralde. Dominant teyze oldugum icin, bir de kendime asiri guveniyorum tipik dutch cafesi buldum diye, onden ben atlamistim, ha tabi bir de cok usumustum. Arkamda da arkadasim, geri donemedim. Iceri girdik bi kere, herkes susup bizi suzdu bastan asagi, muhtemelen gozlerimizdeki ve yuzumuzdeki o sok ifadesini de yakaladilar. Napalim, bos masaya oturup soyunmaya basladik. Amca geldi, ben icerdeki turkce mirildanmalardan cikarim yaparak, amcanin da turk falan oldugunu sandim, turkce siparis verdim. Anlamadi. Meger Fasliymis. Nasil bir guvense artik, Turkce konusup anlayacagini sanmak da ayri bir mallik. Bari turk cayi falan olsa, hadi turk cayini biraktim, black tea istedim, bana limón cayi getirdi. Neyse. Bu esnada cafenin playlisti Ahmet Kaya’dan Beyonce’ye falan gecis yapti. Cok acayip. Arkadasim da, “hadi bitir sunu da gidelim” modunda yudumlarimi sayiyo, oysa ben cok mutluyum, kendimi adeta evimde hissetmisim (sarkazm), sicak ortam, turk arkadaslarimiz bizi kesiyor garip garip… Cok pis turist olduk memleketimin insanlarinin arasinda aq. Sonunda ciktik, koca bir kahkaha patlattik. Cikar cikmaz arkadas bana hatirlatti : “tipik dutch bar!”.

Meger beni uyarmis ben cafeye yoneldigimde, “bura hic dutch bar a benzemiyo, girmeyelim” demis. Ben kafamda 500 adet malzeme, kulaklarim kapali earwarmers ve atki ve kapson, zaten boynumu saga sola oynatamadigim icin surekli baska bisikletlere carpip kaza gecirme tehlikesi icindeyim, dolayisiyla kesinlikle uyarisini duymamistim. Iste boyle de bir animiz oldu.

Diger gunler de benzeri sekilde, Rotterdam’in alisveris merkezi, ama ozellikle HEMA’da gezme, testerlarla makyaj yapma, bisikletle ormana, parka falan gitme ile gecti gitti.



Haa, casinoya gittik lan. Hahahaha cok komik. Arkadasim “gel casinoya gidelim beles yiyecek icecek servis ediyolar, otlaniriz, biraz da oynariz belki kazaniriz, halam hep kazaniyo” dedi, ve hayatimda ilk kez casinoya girdim. Icecek servisi vardi evet, kola fanta soguk su cay… makinelerin hepsi otomatik, sacma sapan seyler. Hic sevmedim, mantigini anlamadim, nasil oynanacagini da cozemedim. Bana o aletlerle oynamak inanilmaz, ama ustune basa basa soyluyorum INANILMAZ aptalca geldi. Surekli kaybediyosun. Arada bazi insanlarin makinelerinden tikir tikir sangir sungur sesler geliyo, 500 tane 20 centlik madeni paralar falan akiyor, ama kim bilir onlar o kdrcik bile kazanmak icin kac para kaptirmislardir. Ortam cok les, inanilmaz sacma. Arkadas oynadi azcik, 2 euro koydu, 7 euro kazandi, o paranin 2eurosunu cebe atti, 5iyle yeniden oynadi, kaybetti. Iste kumar boyle adi birsey. Once azcik veriyo, sevindirik oluyosun sonra hepsini geri aliyo, Eger hirs yaparsan devam edip daha cok kaybedebilirsin cok net. Bir makineye de ben 20 cent attim, oynayayim dedim. Makine parami yuttu, ustelik sipastik sey oynatmadi da. “Eaah, sikerler, oynamam ben boyle aptal seylerle”dedim, ve boylece kumar maceram hizli baslayip hizli bitti. Ictigimiz kola ve caylar yanimiza kar kaldi dedik, kendimizi (daha dogrusu arkadasim beni) avuttuk.

Sonracigima, 3. gunun sonunda, oglene dogru pilimizi pirtimizi toplayip Breda’ya dogru otostop cekmek icin R’dam in otoyoluna cikan yerine dogru ilerlemeye basladik.

No comments:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Netherlands'de gozume carpanlar